"Şey kelepçe biraz fazla olmadı mı?"
"Sen hala konuşuyor musun Numune?"
Nigar komiser gözlerinden ateş çıkarcasına bana baktığında başımı eğdim. Siniri geçtiğinde konuşup anlaşabilirdik belki de. Seyyar satıcıyı ve yanındaki adamları yakalayıp polis arabasına bindirdikten sonra Nigar komiser öfkeyle yanıma gelmişti. Koşarak kaçabilmeyi isterdim ama ilk kez silahlı çatışmanın ortasında kalan biri olarak dizlerimin bağı çözülmüştü. Yüzüm gecenin karanlığında bembeyaz bir haldeydi. Genelde pembe olan yanaklarımın rengini yitirdiğinden emindim.
Polislerin varlığım nedeniyle şaşkın bakışlarına aldırmadan Nigar komiserin burada ne aradığımı sorgulamasını dinledim bir süre. Korkut da gelmişti yanıma, korkmuş görünüyordu. Ellerimize geçirilen kelepçeden sonra da fazlasıyla kızgındı. Bu gece silahlar yüzünden ölmemiş olsam da ya Korkut ya Nigar komiser beni öldürecekti. Suskunluğumu korumanın daha iyi olduğunu düşünerek emniyete kadar herkes gibi ben de konuşmadım.
"Sana bekle demedim mi Numune? Niye burnunu sokuyorsun bu işe? Ne hakla karışıyorsun! Hata bende, ne diye sana haber verdiysem? Hem sen nereden öğrendin adresi?" Karakola gidip Nigar komiserin odasına geçtiğimizde arka arkaya sorular sorarak tüm öfkesini üstüme boşaltıyordu. Flaşı açık unutmasaydım fark edilmeyecektim bile, ben de içten içe kendime kızıyordum bu sefer. Nasıl böyle bir dikkatsizlik yapmıştım ben? Neyse ki sorun olmadan yakalanmıştı adamlar.
"Telsizlerden duydum." Mırıltı gibi çıkan sesimle sadece cevabını bildiğim bir soruya cevap verdim. Korkut, endişe ve sinir karışımı bir duyguyla etrafa bakıyor, dizini sallıyor ve Nigar komiserin konuşmayı bitirmesini bekliyordu. Nigar komiser, ben sana nereden çattım dercesine bana bakarken Korkut söze girdi.
"Komiserim, arkadaşım acemi, işte daha yeni. Büyük bir hata yaptı, affedin lütfen." Ortaya harika bir iş çıkartmış olmamı umursamadan beni acemilikle itham eden Korkut'a döndüm. Kesinlikle bir daha bir yere onunla gitmeyecektim. Elimdeki fotoğraflar olmadan hiçbir önemi kalmayan haberi, gazetede büyük bir zevkle basacak olmasına rağmen acemi olduğumu söyleyen Korkut'a gününü gösterecektim.
"Hadi o daha yeni, hata yaptı. Sen niye onu operasyon adresine kadar getirdin? Senin ne işin vardı orada?" Korkut'un yapacak bir açıklaması yoktu. Kendi rızasıyla getirmişti beni. Madem birbirimizin arkasında durmuyorduk ben de atıldım konuşmaya.
"Sormayın komiserim, illa da ben götüreyim seni diye tutturdu. O kadar ısrar etti ki kıramadım arkadaşımı."
"Numune! Yok komiserim..." Dişlerinin arasından tehdit edercesine adımı söylerken Nigar komisere karşı gayet kibardı. O haline gülmemek için kendimi zor tuttum, gerçi kendi halime de gülmek istiyordum, hatta babam ve abim de gelseydi de beraber gülseydik. Gecenin bir vakti karakoldaydık, üstelik kurtulmaya çalışmak yerine Korkut'la inatlaşıyorduk. Çekişme Nigar komiserin yüksek sesiyle son buldu.
"Yeter, susun artık! Bak Numune, seninle nasıl rastlaştık bilmiyorum ama bundan sonra bu karakolun yakınından bile geçmeni istemiyorum. Sorunun varsa İstanbul'daki herhangi bir polise başvurabilirsin. Bana yardımın olacağını sanmakla büyük bir hata ettim. Senin yüzünden kaç tane polis tehlikeye girdi biliyor musun?" Haklıydı, kötü bir şey olmamıştı ama olma tehlikesi vardı. Olsaydı, asla telafi edemeyeceğim bir hata yapmış olacaktım. Omzuma yüklenecek vicdan azabını hayal edince ürperdim. Şu an verdikleri tepki azdı bile. Korkut'la uğraşmayı bırakıp pişman gözlerle komisere baktım.
"Af edersiniz, bir daha olmayacak!" Yanımdaki gergin arkadaş kendi kendine söylenirken komiser odanın içinde yürümeye başladı. Ne düşündüğünü bilmesem de bir şey planladığından emindim. Önümde bir iki tur atıp durdu. Korkmaya başlıyordum artık. Ne zaman eve gidecektik? Korkut niye bu kadar sessizdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NUMUNE ŞAHIS
Ficción GeneralHer şey eski taş binaya adımını atmasıyla başladı. İşini çok seven bir gazeteci Numune Şahıs. Çalışmak için başvurduğu gazete binası ise bir ay gibi kısa bir zamanda batmak üzere. Üstelik bunu isteyen de gazete binasının sahibi. Numune, çevresindeki...