Bir dakika sürmedi belki de yere çakılmam. Halatları gevşemiş, zemini eskimiş asansörü yanlış zamanda, yanlışlıkla harekete geçirmiştim. Tek amacım lahitin içine yatmak, gizlenmek ve peşimdeki adam gidene kadar beklemekti. Nereden bilebilirdim ki Kral Khufu'nun bana ufak bir sürpriz yapacağını? Lahitin içine yattığımda üst kapağın yarısı kapalı olan kısmının beni saklaması için bedenimi sola kaydırdım. Olay çok hızlı gelişti ama düğmeye benzer bir şeye bastığımı ve bu şekilde bir mekanizmayı harekete geçirdiğimi hatırlıyordum. Sonra bir anda yattığım zemin hareketlendi. Asırlardır kullanılmayı bekleyen ama epey yaşlanmış olan halat hızını alamayıp beni yere doğru indiriverdi.
Kapkaranlık bir odaya düştüm. Bir kaç santim vardı ayağımı indiremediğim zeminle üstünde bulunduğum asansör arasında. Bu ışıksız ortam hiç hoşuma gitmemişti. Sanki nefes almak için tepede yanan bir lambaya ihtiyacım varmış gibi, ciğerlerim beni zorlayana kadar onları kullanmadım. Bir labirente ya da tuzağa düşmüş olmak beni endişelendiriyordu. Eğer öyleyse buradan biraz zor kurtulurdum. Gerçi o kadar çok gürültü çıkmıştı ki az önce, adamın da Asaf'ın da beni bulması an meselesi sayılırdı. Tabi Asaf yakınlardaysa...
Adamın fırlattığı feneri aradım el yordamıyla. Lahitte elimdeydi ama düşerken ayağımın dibine yuvarlanmıştı. Uzanıp aldım ve kuvvetli ışığını açtım. Hiçbir eşyanın olmadığı, duvarları büyük kayaları andıran bir odadaydım. Ne bir pencere ne de bir geçit gözüküyordu. Öldükten sonra bile tahtını korumak için kralın hazırladığı bir tuzağın içinde olmalıydım. Ya da yukarıdaki lahit temsilen oraya konulmuştu, çalınan bedeni bir zamanlar bu odada bulunuyordu. Biri beni bulana kadar burada, kendimi sakin tutmaya çalışarak bekleyebilirdim sanırım. Işığı bir kez daha duvarlarda gezdirdim sonra geldiğim yere, tam tepeye kaldırdım.
Karanlığın içinde beni arayan bir çift gözü görünce irkildim önce. Sonra denize düşenin yılana sarıldığı gibi, adama bağırmaya başladım. Beni kurtarmasını, yukarıya çekmesini söylüyordum. Adil bir dövüş için karşı karşıya olmamız gerekirdi. Ama çırpınışlarım neticesiz kaldı. Balkondan sokağı seyreden yaşlı bir adam sakinliğinde bana baktı sonra da hiçbir şey olmamış gibi geriye çekilip görüş alanımdan çıktı. "Hey nereye gidiyorsun! Gelsene geriye!" Işığın önünde uçuşan tozlardan olsa gerek, boğazım acımaya başlamıştı. İnsan Türkçe anlamıyor olabilirdi ama gizli bir geçide düşen birinin ne söylediğini tahmin etmek zor olmamalıydı. Benden bıkmış bir düşmanın yapacağını yapıp, beni karanlığa terk eden bu adamın programlanmış bir robot gibi ifadesiz bakan gözlerini maalesef unutamayacaktım.
Bir başımaydım şimdi. Asaf ya da herhangi biri beni bulana kadar bekleyecektim. Toparlanıp ayaklarımı kaldırdım ve sağlam olana ağırlık vermeye çalışarak bir tabuta benzeyen asansörden indim. Zemin de duvarlar gibiydi. Taş ve yamuk. Adım attığımda bir ses çıkmıyordu. Bağırırken de fark etmiştim; havasızlıktan olsa gerek, sesleri yutuyordu bu duvarlar. Rüyalarda atılamayan çığlıkların dünya üzerindeki mahzenindeydim. Arkamda ağır ağır sallanan asansörü bırakıp karşımdaki duvara doğru topallayarak yürüdüm.
Böyle bir oda yapmalarının mantıklı bir sebebi vardı elbette. Hazine odasıydı belki. Etrafta bozuk para bile yoktu gerçi. İhtimaller çoktu. Duvarın önünde durunca silik çizimler çekti dikkatimi. Kırmızı boyayla duvara resmedilmiş ve benim ilk bakışta anlam veremediğim semboller dağınık halde her yerdeydi. Büyük bir resmi temsil ediyordur diye geriye çekildim ama yine de bir şeye benzetemedim. Elinde disk gibi yuvarlak cisimler tutan kedi başlı insan figürleri dikkatimi çekti en çok. İki uçta birer tane çizilmişti. Diğer duvarlarda yoktu. Asansörün, önünde sallandığı duvar da boştu. Yalnızca buraya çizim yapılmıştı. Çemberin içindeki üçgenlerle, çetele tablosuna benzeyen çizgilerle, kuş kafalarıyla kaplanmıştı duvar. Yanımda bilge birisi olsa ve gördüklerimizi yorumlasa ne hoş olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NUMUNE ŞAHIS
Fiksi UmumHer şey eski taş binaya adımını atmasıyla başladı. İşini çok seven bir gazeteci Numune Şahıs. Çalışmak için başvurduğu gazete binası ise bir ay gibi kısa bir zamanda batmak üzere. Üstelik bunu isteyen de gazete binasının sahibi. Numune, çevresindeki...