Adal
Sarı serseriden haber yoktu.
Bakmadığım delik kalmamıştı. Sanki yer yarılmıştı da içine girmişti. Onu bulamadığım her saniye katlanarak büyüyen, tatsız bir endişe vardı kalbimde. İmge çok kötü durumdaydı. Arda için endişeleniyordu ve yanında olup onu rahatlatamadığım gibi Arda'yı da bulamıyordum.
Yalan yoktu, ben de Arda için endişeliydim. Duydukları, öğrendikleri... Kolay sindirilebilecek şeyler değildi.
Arabayla sokakları yavaş yavaş turlamaya devam ederken pes edercesine nefesimi dışarıya üfledim. Tam o anda gözüme sarı bir kafa takıldı. Bir banka oturup bacaklarını kendisine çekmiş, başını da dizlerinin üzerine yaslamıştı. Nerede görsem tanırdım. Bu sarı herif, kesinlikle Arda'ydı.
Arabayı uygun bir yere park ettikten sonra araçtan indim ve gözlerimi etrafta gezdirdim. Arda'nın hiçbir şey yemediği aklıma geldiğinde ilerideki büfeden onun için tost ve ayran aldım. Dünyadan tamamen habersiz bir şekilde dalıp gitmiş Arda, çevresinde olan bitene karşı duyarsızdı. Beni görünce kaçar mıydı bilmiyordum ama tost yapılırken bakışlarım devamlı onu kontrol etmişti.
İmge daha fazla endişelenmesin diye iki arada bir derede ona da mesajla haber verdiğimde hazır olan tostu elime almış, ayranı çalkalayarak Arda'ya doğru ilerlemiştim. Pat diye yanına oturup elimdeki tostu uzattım. Kafasını dizlerinden kaldırıp önce elimdeki tosta, sonra bana baktığında yaşlarla dolu mavi gözlerini görmek içime oturmuştu.
Başını önüne çevirdi.
"Yemeyeceğim."
"Anlamadım? Sana 'yer misin' diye soran kim?" Tostu eline tutuşturup sert bir şekilde konuştum. "En az beş ısırık almak zorundasın. Yoksa..." Kaşlarım çatılırken bir saniye duraksadım. "Şu an aklımda bir şey yok ama sonra bulurum."
Bir süre daha yüzüme baktıktan sonra pes edercesine dışarıya derin bir nefes verdi ve tosttan ufak bir ısırık aldı. İlk ısırıktan sonra ne denli acıkmış olduğunu fark etmiş olacaktı ki ikinci ısırığında tostun neredeyse yarısını ısırmıştı. Hafifçe gülüp elimdeki ayranı son bir kez çalkaladım ve açarak ona uzattım. "Al, kuru kuruya gitmez öyle."
Elimden ayranı da alarak yudumladığında arkama yaslanıp bakışlarımı önüme çevirdim.
"Niye kayboldun ortadan?"
Arda, tostu bitirip ellerini birbirine çarparken omuzlarını silkti. "Duramadım orada." Gözleri yaşardı. "Ağır geliyor her şey. Düşündükçe daha da kötü oluyor. Ben..." Gözlerini bana çevirdiğinde yüzümdeki anlayışlı ifadeyi görmüştü. Fısıldayarak sordu. "Sen biliyor muydun?"
"Yeni öğrendim."
"Bu iyi." dedikten sonra çenesini dizlerinin üstüne yasladı. Gözlerinden bir yaş akarken sözlerine ekleme yapmıştı. "En azından birine anlatabilmiş."
"İmge'yi de anlaman gerekiyor, Arda. Bu, onun sizlere anlatabileceği bir şey değildi. O da kendini bir anda bu yalanın içinde buldu."
"Ben ona kızmıyorum ki." dedi titreyen sesiyle. Elinin tersiyle hızlıca gözyaşlarını sildi. "Kızamam zaten. Buna hakkım yok. Yanımızda olmak zorunda değildi. Tüm bunları yaşamak zorunda değildi." Ağlaması şiddetlendiğinde tereddütle elimi omzuna koyup hafifçe sıktım. "Ama oldu. Sadece ablamız olduğunu söylemedi ama bize harika bir abla oldu. Ben ona kızamam. Kızamam... Ama ne yapacağımı da bilmiyorum."
Ellerini yüzüne kapattı. "Babam da muhtemelen bunları öğrendi. O ne halde bilmiyorum. Oraya gitmek istiyorum ama Elçin'in hiçbir şeyden haberi yok. Ve annem... Ben..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUNBOZAN | Texting
Short StoryGelecekteki Kocam: Bak, her kimsin bilmiyorum ama son kez soracağım Gelecekteki Kocam: Numaran telefonumda 'Kalbimin Pili' diye kayıtlı Gelecekteki Kocam: Ama ben senin kim olduğunu bilmiyorum, bu numarayı da tanımıyorum Gelecekteki Kocam: Yani soru...