Benim bu oba da aile sayıldığı ama benim saymadığım en yakın kişi Mirza vardı. Mirza ile mi gidecektim ben! Senden kurtuluş yok mu be adam!
Ata binen Aybars'a bakarken dudaklarım istemsiz tebessüm etmişti. Hayatım boyunca hiç ata binmemiştim. Aybars'ın önümde ata binmesine heveslenmiştim. Bana bakıp içten gülümseyip başıyla selam verince ben de o selamı almıştım.
"Hah!" diyerek ayaklarını hafif atın karnına değdirerek hareket etmesi için ona seslenmişti. Daha yeni tanıştığım adamın arkasından hüzün müzikleri çalarken sanki yalnız kalmışım gibi hissetmiştim. Üzgün bakışlarım onu takip ederken o yavaş yavaş gözden kaybolmuştu. Arkamdaki insanları umursamadan ortamı terk etmeye başladım. Biraz daha etrafı keşfedip kafamı dağıtmak istedim. Nedense içimde oluşan bu duygu seli beni rahatsız etmişti.
Gelen geçen insanların verdikleri selamları alırken, yalnız kalabileceğim tek yerin otağ olduğuna kanaat getirip o tarafa doğru ilerlerken Aybike'yi görünce ona seslendim. Ona seslenmem ile bana döndüm hemen yanıma gelmişti. Ama eski Aybike olduğunu gördüğüm için ona:
"Otağa geçelim. Seninle konuşmak istiyorum." dediğim de başını sallayarak beni takip etti. Beraber otağa girdikten sonra koyun postunun birine oturup onun da karşımda oturması için elimle işaret ettim. O da oturduktan sonra:
"Galiba biraz bencilce davrandım." deyince gözleri beni bulmuştu. Ona gülümseyip, "Bence bu kadar basit bir sebep için onca yıllık dostluğumuzu heba etmeye değmez."
Gülümseyerek bana bakınca aramızdaki soğuk suyun sıcaklığının arttığını hissettim. Basit bir meseleyi kısa bir konuşma ile halletmiştik. Tabi o hemen dayanamayıp ellerimi kontrol etmiş ve ilaçlarımı içip içmediğimi sormuştu. Ona gerekli açıklama yaparken o da ellerime merhem sürüyordu. İki gün sonra Sazlık Obası'na amcamı ziyaret etmek için gideceğimin haberini de vermişti.
"Aybike biliyorsun ben hiçbir şey hatırlamıyorum." dediğim de ellerimden ellerini çekip dikkatini bana verdi.
"Amcanız ismi Abdül Bey. Sizi büyüten ve sizi de çok seven birisi."
"Annem ve babam yok galiba?" dedim buruk bir tebessümle. O ise söylediğimle bir an donukluk yaşadı sonra başını olumlu bir şekilde başını salladı. "Siz küçükken..." Aybike'nin sözünü keserek, "Demek burada da yetim ve öksüzüm." dedim gözlerimin dolmasına engel olamayarak.
Dudaklarımı ağlamamak için kemirirken bu yaranın rüyamda olması az da olsa canımı acıtmıştı. Bir değil iki eksik olarak bu dünyada yaşamak zordu.
"Eee." dedim. Gözyaşlarımın akmaması için göz kapaklarımı hızlıca kırparak ortamdaki dram havayı dağıtmak istedim.
Aybike bir şeyler anlatırken hüzünlü yanımı saklı kutuya hapsettim. İsyan etmedim, etsem kaybedenlerden olurdum. Sadece hüznümü kabul edip acımı dilime değil, gözlerime yönlendirdim.
Konu konuyu açarken sonunda ellerimdeki yaralarda bitmişti. Aybike'ye durumu anlattığım da obadaki herkesin bir iş bölümü olduğunu ama bulaşıkları yıkamanın benim görevim olmadığını söylediğinde ister istemez Aslıhan Hatun'a sinir olmuştum. Ne gerek vardı böyle kötü olmaya?
"Peki benim obadaki görevim nedir?"
"Dokumacılık." dediğinde kendimi bozmamaya çalışsam da pek başardığım söylenemezdi. Eğer rüya bitmez ve beni oraya yönlendirirlerse ben ne yapacaktım?
Zaten eski Hümeyra'nın dokumacılık işiyle uğraştığı önceden giydiğim lale işlemeli elbiseden belliydi.
"Ben galiba eskiyi unuturken yeteneklerimi de unutmuş olabilirim." dedim üzgün bir şekilde. O ise benim durumuma şaşırıp, "Nasıl yani Hümeyra Hatun?" dediğinde bıkkın bir halde:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Bağı
General FictionGözlerime kapkara bir sis indi. Ayak uçlarıma gelen okla irkilirken, hemen okun bir adım gerisinde bir çift ayak belirdi. Gözlerim, tedirgin bir şekilde ayakların sahibine baktı. Sis kalktı, gökyüzü mutlu bir ezgi gibi parıldadı. Ta ki onun gözler...