Soğukluğun içeride adeta sıcağa hapsolurken ellerim aceleci ve utancım adeta dağlara kadar çıkmıştı. Buhar mağaranın içinde sakince süzülürken kalbim ona tezat hızlıydı.
Kocaman tahtadan yapılma kabın içinden vücudumu çıkarmadan hızlıca saçlarımı sabunla ovalanıyor bir taraftan da arkası dönük sandalyeye oturmuş Mirza'ya bakıyordum. Daha doğrusu göz kırpmalarım haricinde ondan gözümü asla ayırmıyordum.
Banyo yapma isteğimin üzerine suyun en yakınında olduğum halde hava şartları buna müsaade etmemişti. Sonbahara girmek üzeydik. Yaramın üzerine bir nezle olmamak için bu yolu tercih etmiştim. Daha doğrusu her şeyi Mirza ayarlamıştı.
Mağaranın içi dışı kadar boş değildi. Küçük bir barınak ve çevresinde küçük çadırlar dizilmişti. Etrafta bizden başka kimse yoktu. Adeta ağaçlar burayı koruma noktasına almışlardı. Mağaraya zaten sarmaşıklar arasından giriliyordu. Tam da Bulut'a göre bir yerdi. Dahil olduğu çeteyi hiç aratmayacak düzenekler ve tuzaklar kurmuştu.
Mağaradan çıkışımla bütün gözler bana dönmüştü. Alpler gözlerini çevirirken Bulut elindeki tahta parçasını yontarken bana bakmaya devam ediyordu. Hoşnut değildi. Keza ödleğin tekiydi. Kazanamayacağı yarışa asla girmez. Kazanmayacağını anladığı an taraf değiştirme potansiyeline sahipti. Zaten bunu da açıkça dile getirmişti. Dikkatli olmak lazımdı.
Mirza, Beybolat ile konuştuktan sonra bana, giyecek bir şeyler getireceğini haberini verdikten sonra atıyla uzaklaşmıştı. Ben de o gelene kadar ateşin önüne oturup kimse ile muhabbete girmemeyi düşünüyordum. Ama Bulut buna müsaade etmeyerek karşıma geçti. O söze başlamadan:
"Sabırlı ol."
Net cevabım üzere karakteri gereği, "Ne demek sabırlı olasın! Senin hiçbir şeyden haberin yoktur." diye yanıtladı. Omuzun üzerinden Beybolat'a baktığımda gözü üzerimdeydi. Mirza'nın yerini aratmıyordu. Haksız da sayılmazdı.
"Vakti gelince anlatırsın. Merak etme seni ele vermem."
Benden hoşnutsuz bir tavır takınarak karşımdan kalkarak uzaklaştı.
"Beybolat Bey!" diye ona seslendiğimde diğer alplerin gözleri beni de bulsa da yerimden kalkmayıp onun gelmesini bekledim.
"Buyurasın Hümeyra Hatun."
Sık olan ağaçların arsında ilerleyen Bulut'u başımla göstererek:
"Ben anlatana kadar onunla konuşmayın ve gözünüzü ondan ayırmayın."
Ateş yüzüme doğru vururken gözlerim ilerleyen siyah giysili adamı takip ediyordu. Net ve ciddi çıkan sesimin ardından Beybolat Bey:
"Buyruk başımın üzerinedir."
Beybolat Bey, Bulut'un arkasında yol alırken. Eminim ki Mirza'da ondan gözlerini ayırmamalarını söylemiştir. Lakin Mirza gidince o gözlerin geri çekilmesini fark etmemle görevi devralmıştım.
Mirza benim için gerekli giysileri temin ettikten sonra küçük barınaktan kocaman kabı alarak mağaranın içine koymuştu. Ateşin üzerindeki kaynar su teker teker taşıyıp başka bir kaba koydu. Zaten onların sıcaklığı serinlik ile ılınmıştı.
Gönül isterdi ki tek başıma olayım ama Mirza, su ihtiyacı sebebi ile yanımda kalmıştı. Ben de bu durumu istemesem de ortada başka mantıklı bir fikir yoktu.
Hızlıca saçımı sabunlarken suya uzandım. Çömeldiğim için tahtalar sadece başımı ve boynumu kapatmıyordu.
Kaynar su sıcaklığını geride bırakmıştı. Su başımdan aşağıya akarken gözlerimi kapadım ve ellerim hızlıca işini görüyordu. Saçımı uzun olduğu için durulama işlemi de uzun sürmüş ve kaptaki su bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Bağı
General FictionGözlerime kapkara bir sis indi. Ayak uçlarıma gelen okla irkilirken, hemen okun bir adım gerisinde bir çift ayak belirdi. Gözlerim, tedirgin bir şekilde ayakların sahibine baktı. Sis kalktı, gökyüzü mutlu bir ezgi gibi parıldadı. Ta ki onun gözler...