Alevlerin içine gömülen ellerimi hızlı bir şekilde çekerek kendimi geri attım. Olayın şaşkınlığı ile öylece kalırken, korkudan ellerime bile bakamıyordum. Hemen dibimde biten Aybike:
"Ben yaptım. Benim yüzümden oldu." deyip ellerini ellerime uzatıyor ama bir türlü dokunduramıyordu.
"Ne oldu Aybike Hatun?"
Çadırın içinden başka bir ses olaya dahil olunca gözlerim o tarafa yöneldi. Kılından çıkardığı kılıcı ile içeri giren nöbetçi askerler olayı anlamak için bir bana bir de Aybike'ye bakıyorlardı. Benim ise sanki hislerim çekilmiş bir şekilde öylece kalakalmıştım. Şaşırılacak o kadar şey vardı ki, tepkilerim resmen hissizleşmişti.
"Tez Akkaş Bey'i çağırasınız." Aybike'nin acı dolu seslenişi ile adamlar sözünü ikiletmeden dışarı çıktılar. Titreyen ellerini bir türlü nereye koyacağını bilemeyen Aybike'nin telaşlı halini izledim. Telaşlı olmam lazımdı ve derin bir acı duymam lazımdı; lakin hiçbirini hissetmiyordum. Sanki az önce vücudu alevlerin içinde kalmasın diye ellerini siper eden ben değil de başkasıydı. Ya da geçirdiğim şoktan dolayı uzuvlarım uyuşmuştu.
"Hanım'ım özür dilerim. Ben..ben.." Kesik kesik cümlelerini tamamlayamıyordu. Göz yaşları yanaklarından akarken, elleriyle bir dizlerini dövüyor sonra oradan ellerini göğsüne sığındırıyordu. Hıçkırığı kulaklarımı tırmalarken ben de artık ellerime bakmam gerektiğini hissettim. Ellerimi yavaşça göz hizama getirince gördüğüm manzara ile yüzümü buruşturdum.
"Ahhh" dedim lakin bunu bir acı duymadan söylemiştim. Sadece bir yara görmek; hele ki bu yara benimse mutlaka tepki verirdim. Normal bir yanık izi değildi. Fırından tepsiyi almak için bile yanan elim acırken bu yarada hiçbir şey hissetmiyorum.
Yanmış olan derim kalkmış geriye yağlar yüzünden parıldayan ve kırmızı rengini veren kanlar vardı. Acaba şoktan dolayı hislerimi kaybetmiş olabilir miydim? Yüksek elektriğe maruz kalan insanın şok cihazını algılamaması gibi bir şey olmuş olabilir miydi?
Ellerimi yüzümün hizasına getirip incelerken kapının gıcırdama sesiyle birlikte açıldığını anladım. Ellerimi yüzümün hizasına getirip incelerken yan taraftan kalın halının altından şifacı adam gözüktü. Ellerimi önümden çekince; şifacı olan adamın arkasından, Mirza Beyciği gördüm. Onun gelmesine ne gerek vardı ki? Yanında rahat bile olamıyordum.
"Ne oldu Hümeyra Hatun?" diye soran yaşlı adama yüzümün buruşukluğunu silemeden:
"Ellerim yandı." dedim ve ellerimi ona uzattım. Adam ellerime bakarken, kaşları çatıldı ve o da:
"Hay Allah!" Telaşla hemen elleri çantasına uzandı. Obanın Bey'i çaprazımda yerini alıp, göz ucuyla elime baktığını gördüm. Gözlerimi ondan çekip, yüzümü Aybike'ye çevirdim. Ama gördüğüm manzara daha çok gerilmemi tetikledi. Bu kızın gözlerine baraj suyu mu bağlamışlardı? Mübarek bir ağladı mı yanaklarından akan yaşlarının ardı arkası kesilmiyordu.
"Aybike yeter." dedim usanarak.
"Bak canım acımıyor." diyerek ellerimi oynatınca, şaşırarak elini ağzına götürdüğünü görünce gözlerimi ondan tarafa çekip şifacıya çevirdim. O da bana aynı şekilde bakıyordu. Bir şey hissetmeyince verdiğim tepkiler onlara anormal gelmiş veya bir sıkıntım olduğunu düşündürmüştü. Ki haksızda sayılmazlardı. Elim ufak olsa dahi yansa evde buz ile gezen bir kızın şu anda böyle tuhaf hareketler sergilemesi, şok olunacak cinstendi. Ama ben şaşırmayı ve şok olmayı bir kaç saat önce atlatmıştım. Bundan sonra yaşadığım veya gördüğüm şeylerin beni etkileyeceğini pek sanmıyorum.
"Ayaklarınızdan da kan akmış." diye bana soru yönelten şifacıya baktım. Yan oturduğum için sağ tarafa döndüğümde onunla karşılaştım. Ama benden önce davranmış gözlerini hemen ayaklarımdan çekmişti. Akkaş Bey'e ciddi yüz ifadesiyle bakan adamı es geçip ayaklarıma baktım. Şifacı adamın doğru söylediğini gördüm. Acaba acıdan dolayı uyuşmuşlar mıydı da ben acıyı hissetmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Bağı
Fiction généraleGözlerime kapkara bir sis indi. Ayak uçlarıma gelen okla irkilirken, hemen okun bir adım gerisinde bir çift ayak belirdi. Gözlerim, tedirgin bir şekilde ayakların sahibine baktı. Sis kalktı, gökyüzü mutlu bir ezgi gibi parıldadı. Ta ki onun gözler...