Hümeyra, Abdül Bey'in otağından çıkarken içerideki dik duruşu kaybolmuştu. Gözlerindeki yıpranış, kalbinden yansıyarak adımlarını çamurlu yolda atıyordu.
"Gözlerim lal iken çiçeğe fısıldayamadım seni."
Hümeyra'nın içinden söylediği cümle ile onun öylesine atılan adımlarına baktım. Adımları öylesine atılmasına rağmen, cümleleri öylesine değildi.
Gözlerimdeki lal, demişti. Onun tavırlarını izleyen ben, hemen ne demek istediğini anlamıştım. Yüzünü bile geçtim. Gözlerine bile maske takıp sevgisini gizliyordu. Ondandır, ilk başlarda Mirza ile konuşacağından ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. Şimdi ise yangınını kimse görmesin diye maske takmaya çalışıyordu.
"Keşkeleri bile pelesenk edememek, yakıyor beni."
Yanlış yaptığım veya yapmadığım bir şey de keşkeleri eksik etmeyen ben, onun bu cümlesini anlamlandıramadım.
"Feda etmek gerekmiş, olsun feda."
Hümeyra'nın bazı anlarını anlayamadığım gibi sözlerini de anlayamıyordum. Sanki kendini kapalı bir kutuya koymuş kilidin üzerine de demir akıtmış gibiydi. Ona ulaşmak onu duymak zordu.
İnsanların arasından geçerken omuzlarını tekrardan dikip başını kaldırdı. Maskesini yüzüne taktı. İnsanlar ona başlarıyla selam verirken o da aynı şekilde davranıyordu. O sırada gözüne biri ilişti. Saçları ve göz rengiyle aynı renge sahip kahverengiyi tercih eden adama baktı. Yoldan geçen, ama kendisini görmeyen Aybars'a seslendi. Kendini duyuramadı. Islak kıyafetleri ile üşüse de dertli gibi gözüken Aybars'ın yanına gitmek için adımlarını attı. Tekrar seslendi. Bir türlü duymuyordu. Bu durum Hümeyra'yı daha meraklandırdı. Yakınlaştığı Aybars'ın kürkünden tuttu. Bu tutmaya Aybars durdu ve başını yavaşça Hümeyra döndürdü.
"Neyin vardır?"
Aybars ona durgun gelmişti. O ise başka bir tarafa bakarak cevap verdi.
"Yoktur bir şeyim."
Aybars'ın ona karşı soğuk davranması, incitmişti. Aybars omzundaki kürkünü onun elinden kurtarıp yoluna devam ederken Hümeyra'nın gözleri dolmuştu. Çocukların çelik çomak oyununu oynadıkları takta çubuklarının uzunu alıp otağına doğru yürüyen Aybars'ın sağ omzuna geçirince bir acı haykırış duyuldu. Sonra ise elini omzuna çevirip arkasını döndü. Dolan gözlerle kendisine bakan Hümeyra'ya baktı.
Acısı geçsin diye eliyle omzunu ovalarken Hümeyra ona, "Bana bir daha arkanı dönme!" dedi. Sessizce söylediği cümle aslında bir haykırıştı. Bu da Hümeyra'nın gözünde, Aybars'ın değerini gösteriyordu. Hümeyra'nın kaybetmek istemediği birisiydi. Neden bilmiyorum Hümeyra sanki yalnız gibiydi. Aybars'ın bu şekilde davranması onu, bu yüzden derinden incitmişti. Ya da üst üste duygularının ezilmesinden kaynaklanan bir patlamaydı.
"Ben sadece yorgunum."
"Kaç kere derim senden yalancı olmaz diye ama inatla bana yalan dersin!"
Aralarında bir muhabbet hasıl olsa da şunu fark ettim. Ninemin sürekli bana anlattığı; haramlık selamlık olaylarına dikkat ediyorlardı. Hümeyra çoğu zaman Aybars'a bakmayarak konuşuyor ve asla tensel temasa başvurmuyordu.
Önüme kendi zamanım da var olan arkadaş ilişkileri düştü. Kahkahaları, arkadaşım diyerek dokunmaktan uzak kalamamaları...
Aybars ve Hümeyra çocukluk arkadaşı oldukları halde bu çizgiye riayet etmesi, şaşırmama sebep olmuştu. Bir o kadar da hoşuma gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Bağı
General FictionGözlerime kapkara bir sis indi. Ayak uçlarıma gelen okla irkilirken, hemen okun bir adım gerisinde bir çift ayak belirdi. Gözlerim, tedirgin bir şekilde ayakların sahibine baktı. Sis kalktı, gökyüzü mutlu bir ezgi gibi parıldadı. Ta ki onun gözler...