Oy ve yorumlarını bekliyorum
"Sen Okçular Obası'ı, Mirza Bey'in Hatun'usun. Sen benim karımsın Hümeyra!"
Gözlerim, ilk başta ciddi bir yüz ifadesi olan adamın yüzünde dolaştı. Sonra kaşlarım havaya kalktı, aramızdan bir rüzgar geçti. Dediklerini teker teker zihnimde tartmama rağmen bir türlü hesabı tutturamıyordum. Yanlış olan ya zihnimdi, ya da bu adam.
"Hıh?" diyebildim sadece. Hani böyle bazı anlar vardır. Söylemek istediğin sözcükleri söyleyemez, sadece karşı tarafa cevabını iletmek için saçma sözcükler sıralarsın ya, işte ben de şu an onu yapmıştım.
"Benim karımsın." dedi, dediklerini tekrarlayarak. Ama bir sorun vardı. Bir insan karısına bu sözcüğü söylerken, etrafa öfke tohumları saçar mıydı? Ah hatlar karıştı bu adam oba diyor!
"Oban var." dedim, onu anlamak için yüz ifadem şekilden şekle giriyordu. Bir şeyleri anlamak ve inanmak için resmen kendimi zorluyordum.
"Evet." Kollarını göğsünde bağladı. Tekrar aramızdan rüzgar geçince bir ürperdi hissettim. Isınmakta zorlanan bedenim, bu ince elbiseye ve çıplak ayaklı halime acıyarak bakıyordu.
"Adın Mirza ve ben senin karınım." Zihnimdeki kelimeleri dilimle tekrarladım ve ona saniyelik bir bakış attım. Bıkkınlıkla bana bakarken, kendisi de ben de bir şeyler bulmak ister gibi arayışa çıkmıştı.
"Oba, bey ve bey karısı..." dedim ve ufak bir sessizlikten sonra gülmeye başladım. Kendimi tutamayarak gülerken, adamın ciddi bakışları altında elimi ağzıma kapattım ama kendimi tutamıyordum. Biraz toparlandıktan sonra:
"Kimsin sen?" dedim, ciddiyetimi takınarak. O ise, "La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim" deyince ben de durmayıp, "Asıl ben sabır çekmeliyim!" dedim sinirle.
"Anlaşıldı başka çare bırakmadın." dedi ve koca adımlar atarak yanıma geldi. Yüreğimdeki korku gözlerime inerken, bir çırpıda beni omzuna aldı. Sağ kolumda hissettiğim acı beni kendime getirince, olduğum yerde çırpınmaya başladım.
"Ne yaptığını sanıyorsun! Bırak beni!"
Sol kolumla sırtına vururken ayaklarım ile tekmelemeye çalışıyordum. Lakin bacaklarımı kıpırdatmayacak şekilde elleriyle sardığı için hiçbir şey yapmıyordum.
Tanımadığım bir adam, onu karısı olduğumu söylemişti. Şimdi zorla beni bilmediğim bir yere götürüyordu. Ve bana son derece yakındı. Bir eli baldırımı sararken bir eli ile de açıkta kalan ayak bileklerimi tutuyordu. Yüzüm endişeli bir hâl takınırken, bir yandan da nasıl kaçacağımı düşünüyordum.
"İmdat! Yardım edin!" diye bağırırken hıçkırıklarım boğazıma dizildi. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüyordu. Sanki son anlarımı yaşıyormuş gibiydim. Hıçkırıklarım etrafı sararken onun adımları durunca içimi dehşet bir korku saldı. Baldırımdaki el geri çekildi, elini belimde hissedince gözlerim açılmanın son raddesini yaşadı. Ama sonra ayaklarım toprakla buluşunca kaçmak için etrafa bakındım. İleride yanan ışıkları görünce gözlerim direk oraya varmıştı. Beni omzundan indirse de kolumu bırakmadığı için kaçamıyordum.
"Işıklı olan yer Okçular Oba'sı. Oraya gideceğiz." dedi ona alttan altta bakarken yüzümü sağ elimle sildim. Canım acısa da bunu yapmak zorundaydım çünkü diğer kolum adamın ellerinde hapisteydi.
Bana açıklama yaptıktan sonra kolumdan elini çekmeyerek yürümeye başladı. O önde ben ise yalın ayak onu takip ediyordum. Işıklara daha çok yaklaşınca etrafa ışık saçanın meşaleler olduğunu gördüm. Gözcülük yapmak için tahta köprülerin üzerinde duran adamlara doğru, "Alp buraya gelesin." diye bağırdı. İçlerinden birisi acele bir şekilde yanımıza gelince o, gövdesi ile beni kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Bağı
General FictionGözlerime kapkara bir sis indi. Ayak uçlarıma gelen okla irkilirken, hemen okun bir adım gerisinde bir çift ayak belirdi. Gözlerim, tedirgin bir şekilde ayakların sahibine baktı. Sis kalktı, gökyüzü mutlu bir ezgi gibi parıldadı. Ta ki onun gözler...