Bölüm 4

4.5K 115 14
                                    

Bryce’ın ofisinden ayrıldıktan sonra ani bir adrenalin patlaması hissettim. Şantaj olma düşüncesine kızdım ama aynı zamanda biraz da heyecanlandım.

Belki onu geri alabilir ve işleri tekrar düzeltebilirim…

Bir dakika, bu çılgın düşünce nereden geldi? Bunu düşünen ben miydim?

İkimiz arasında hâlâ kimya olduğu açık.

Evet, var ama bu, ilişkimizi yeniden alevlendirme şansımız olduğu anlamına gelmez. Adam açıkça hâlâ iyi bir piç değil, ayrıca patronum olduğu için onunla bir ilişkiye başlamak tabu olurdu.

Korkunç derecede yüksek bir boğaz temizleme sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Bendeki de şans işte!

Tatyana çok sıkılmış bir sesle, “Aptal incelemen bitti mi, sana binayı gezdirmem gerek.” dedi.

Daha sonra boğazımı temizledim. Bunu olgun bir şekilde halledecektim. “Çok naziksiniz. Lütfen yol gösterin.” Çok sakin bir sesle cevap verdim.

Gözlerini devirdi. “Bryce’ın neden senin gibi ucuz bir fahişeyi işe aldığını merak ediyorum. Bu pozisyona gelmek için onu yatağa attığına eminim.” diye homurdandı.

Ne oluyor be?

“Affedersiniz? Az önce ne dediniz?” Şimdiye kadar, sakin yüzüm çoktan gitmişti ve onun burnuna tekme atmaya hazırdım.

Pis pis sırıttı. “Beni duydun, kaltak. Bil diye söylüyorum, Bryce tek gecelik tipte bir adam ve kesinlikle senin gibi kokuşmuş bir kaltağı asla tutmaz.”

Tamam, bu bardağı taşıran son damlaydı. Parmaklarım aptal uzantılarını çıkarmak için kaşınıyordu. Biri ortaya çıkmaya karar verdiğinde tam ona saldırmak üzereydim.

“Burada ne oluyor?” diye kükredi Bryce’ın çok kadifemsi ama öfkeli sesi.

Hem benim hem de Tatiana’nın kafaları Bryce’ın durduğu yere çevrildi, hiç de keyifli görünmüyordu.

“Hiç,” ikimizde aynı anda cıvıldadık.

“Saçmalık. Siz ikiniz neredeyse birbirinizin saçını yolmak üzereydiniz. Ayrıca masamdan ta yüksek sesle fısıltılarınızı duydum.”

Eh, saç yolma kısmı konusunda tamamen haklı.

“Önemli değildi, Bryce. Sadece bir konuda küçük bir anlaşmazlık yaşadık.” Bu çok ifadesiz bir sesle Tatiana’ydı. Ve kaltak onunla senli benli mi konuşuyor?

“Öyle diyorsan.” İnanmamış gibi görünse de ekledi. “Bayan Goldstein’i bizzat gezdireceğim, yani resepsiyona geri dön, Tatiana.”

Öne doğru ilerledi ve bakımlı elini onun göğsüne koydu. “Tabii patron. Senin için her şeyi yaparım.” İmalı bir şekilde mırladı sonra veda etti, ama önce bana pis pis baktı.

Yalan söylemeyeceğim, ikisi arasında neler olduğunu ve benden neden bu kadar nefret ettiğini çok merak ediyorum.

“Tamam, yukarıdan aşağıya doğru başlayacağız. Tüm bu binayı avucunuzun içi gibi bilmeni bekliyorum.”

Şimdi gözlerimi devirme sırası bendeydi. “Tabii patron. Senin için her şeyi yaparım.” Tatiana’nın son sözleriyle alay ettim.

Kibirli bir şekilde güldü. “Kıskanıyor musun yoksa ne, Aubrey?”

“Sen hayal görüyorsun. Neden kıskanayım ki?” diye alay ettim.

“Güzel. Çünkü kıskanmaya hiç hakkın yok. Yıllar önce bitirdik ve bir daha asla olmayacak.” Aniden kalbimi acıtarak sert bir şekilde açıkladı. “Hadi ama bütün gün seni bekleyemem.

***
40 kat sonra tekrar masamdaydım ve ayaklarım hafif ağrıyordu. Bu lanet bina çok büyük. Bryce’ın tüm bunlara ve göründüğünden çok daha fazlasına sahip olduğu gerçeğine hayran kaldım. Tanrım, neden boşanmak istemek zorunda kaldım!

Onu hala geri alabilirsin…

Bunun şansı sıfıra yakın. Belki cehennem donduğunda. Bana karşı hisleri konusunda şüphelerim vardı ve görünüşe bakılırsa, yaşamış olduğumuz her şeyi unutmuş gibiydi.

Sabit hat çalmaya başladı. “Merhaba?”

“Hemen bana kahve getir.” Sonra kapattı. Kahretsin, ne kadar kibar. Görgüsü hangi cehenneme gitti?

İsteksizce, çok rahat deri döner sandalyeden kalktım ve asansöre doğru yürüdüm. Eğer haklıysam, dinlenme odası 20. Katta. İçeri girdim ve yirminci katın düğmesine bastım. Saniyeler sonra oradaydım ve haklıydım, dinlenme odası önümdeydi.

Hızlıca kahveyi demledim ve en üst kata geri döndüm. Kapıyı çalmaya zahmet etmedim ve doğruca ofisine girdim. Büyük maun masasına dimdik oturmuş, kızgın bir şekilde dizüstü bilgisayarına yazı yazıyordu.

“Buyurun, efendim.” diye seslendim ve dumanı tüten sıcak içeceği masasına koydum.

"Bayan Whitlock," diye başladı soğukça. "Şimdi, çabanı takdir ediyorum ama ben kahvemi böyle sevmem. Ben şekersiz, sütsüz tercih ederim" dedi ve gözlerimi devirdim. Bunu nasıl bilebilirdim ki? Daha önce hiç kahve insanı olmamıştı.

“Tanrım, üzgünüm Bay Roberts. Kahveyi nasıl sevdiğinizi bilmiyordum.” Alaycı bir şekilde cevap verdim.

“Başka birini getir, güzelim” diye küstah sırıtışla konuştu.

Kahve kupasını aldım ve ikinci kez bakmadan ofisinden fırladım. Ne pislik! Zamanımı boşa harcadı ve şimdi geri dönüp ona bir fincan kahve daha mı yapmam gerekiyordu? Bu bok için yeterince para almıyorum.

Öfkeye o kadar kapılmıştım ki, birinin bana doğru geldiğini fark etmedim. Onunla o kadar sert çarpıştım ki, beni ve kahveyi de benimle birlikte geriye doğru uçurdu.

“Of!” Darbenin etkisinden ve bluzumun sıcak, yapışkan kahveye bulaşmasından dolayı acıyla inledim.

“Ah tatlım, iyi misin?” derin İngiliz aksanıyla bir ses geldi.

Başımı kaldırdım ve gözlerim muhtemelen hayatımda gördüğüm en çekici yeşil gözlerle karşılaştı.

O göz alıcı adam kim?
___________________________________
Lütfen oy vermeyi ve düşüncelerinizi yorumlarda benimle paylaşmayı unutmayın<3

Eski kocam & yeni patronum (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin