Bölüm 13

3.2K 82 13
                                    

En azından ben öyle olacağını düşündüm ama kesinlikle yanılmışım. Aslında verdiği cevap beni şaşırtmıştı.

Birkaç saniye orada öylece durdu. Lanet olası yere kadar donduğuna inanmaya başlamıştım.

Buz gibi, gümüşi hareleri yerden yükseldi ve benimle buluştu. "Öyle mi? Kulağa harika geliyor." Sıktığı dişlerinin arasından hırladı.

Bryce dudaklarımdan bir kelime daha çıkmasını beklemedi ve ofisine gitti.

Aslında olan buydu. Ve günün geri kalanında hiç dışarı çıkmadı. Beni içeri çağırmadı ve ben kesinlikle oraya girmedim. Ben sadece görevime devam ettim, kontratları bitirdim ve eve gelince eşyalarımı topladım.

Ama ona söylemeden gerçekten gidebilir miydim?

Hayır.

Tereddüt ederek ofisinin kapısına gittim ve kapıyı çaldım. Birkaç saniye sonra yavaşça gelmemi söyledi.

İçeri girdiğimde arkası bana dönük bir şekilde masasında oturuyordu. Bana ilk kez beni buraya çağırdığı günü hatırlattı. Ve düşününce, bu üç gün önceydi.

"Hmm, şimdi çıkıyorum. Gitmeden önce başka bir şeye ihtiyacın var mı?" Bugünün olayları zihnimde canlanırken gergin bir şekilde sordum.

"Hayır. Gidebilirsin." Dedi ilgisiz bir ses tonuyla. O soğuk tonu ancak bu kadar kusursuz bir şekilde sergileyebilirdi.

Tekrar konuştuğunda gitmek üzereydim. "Gitmeden önce, işte maaş çekin." Dedi arkasını dönerek.

Bryce masasının çekmecelerine uzandı ve beyaz bir zarf çıkardı. Ulaşmam için elini uzattı.

Ona yaklaştım, sonra zarfı ondan aldım ama geri çekilemeden elimi tuttu. Damarlarımda bir anda lezzetli bir his belirdi. Tanrım, yardıma ihtiyacım var.

Bana o delici gözlerle, çözemediğim gizli bir duyguyla baktı.

"Onunla dışarı çıkma." Daha çok yalvarır gibi söyledi. "Hunter iyi bir adam değil. O sadece sana zarar verir."

Elini hızla uzaklaştırdım. "Peki neden tavsiyeni dinleyeyim?" Alaycı bir şekilde karşılık verdim. "Dinle, Bryce, ben istediğim kişiyle çıkabilirim ve bunda senin söz hakkın yok. Sen, benim umrumda değilsin, istediğin kişiyle çıkabilirsin. Hatta şu anda gidip Tatiana'yı becerebilirsin. Sen sadece benim patronumsun, babam ya da kocam değil. Şunu açıklığa kavuşturalım. Bu konuşmayı bir daha asla yapmak istemiyorum." Dedim tek nefeste, sonra sustum.

Nedense elimi tutuşunu sıktılaştırdı. Gözleri haince karardı. Yavaşça ayağa kalktı ve bu beni korkutuyordu çünkü gözleri derinden bana sabitlenmişti. "Sikeyim böyle işi. Kibarca sormaya çalıştım ama bununla işim bitti. Onunla çıkmayacaksın. Bu kadar. Tek yapmak istediği seninle yatmak!"

Artık benden sadece birkaç santim uzaktaydı, demir tutuşu elimdeydi. Kalbim şu an çok hızlı atıyordu. Bryce'ın bir araya geldiğimiz günden beri korktuğum yönü buydu.

Keşke onunla konuşmadan gitseydim. Neden sadece bunu yapmamıştı?

"Bryce, bırak beni." dedim, korkumu sergileme hatasına düşmeden. Güçlü durmam gerekiyor.

Ama dinlemedi. Tek yaptığı bana biraz daha yaklaşmaktı, böylece göğüslerimiz birbirine değiyordu. Tutuşu artık acıtmaya başladı.

Oh, demek inatçı olmak istiyorsun, ha? Göreceğiz bakalım.

Bakışlarına karşılık verdim. Elimi yavaşça inip kalkmakta olan göğsüne ve ensesine kaydırdım. Bakışları yumuşadı ve tutuşu gevşedi.

İçten bir şekilde gülümsedim. Ardından boynundan tutup yüzüme doğru çektim. Şimdi o kadar yakındık ki dudaklarım onunkilere sürtündü.

Tutuşu artık uzak bir anıydı. Bunu kendi yararıma kullanarak diğer elimi yüzünün pürüzsüz, parlak tenini okşamak için getirdim. Dokunuşumun altında titrediğini hissedebiliyordum.

"Aubrey," diye fısıldadı her zamankinden hafifçe.

Parmağımı dudaklarını takip etmek için kullandım, bakışlarımı onunkinden hiç ayırmadım. Öpecekmiş gibi öne eğildim ama dudaklarını kulağına götürdüm.

"Bana sahip değilsin. En azından artık değil." Alaycı bir şekilde mırıldandım, sonra ayrıldım. En alt kata ulaşana kadar durma zahmetine girmedim. Bryce beni geri aramadı bile. Belki de bunu yapamayacak kadar şaşkındı.

Kahretsin, bu çok iyi hissettirdi. Belki biraz fazla iyi.

Edwin sabırla Cadillac'ta oturuyordu. "Hey Edwin. Beni eve götür lütfen." diye bağırdım, arabaya bindim.

Motoru çalıştırdı ve yola çıktı. Arka aynadan bana baktığını hissedebiliyordum. "Bu gülümsemenizi neye borçluyuz Bayan Whitlock? Harika bir gün geçirmiş olmalısınız." Dedi, yaşlanan yüzünde merak belirmişti.

Gülümsemem genişledi. "Diyelim ki hayat biraz daha ilginçleşti."

Bunu dedikten sonra telefonu çalmaya başladı. Alıp cevap verdi.

"İyi akşamlar Bay Roberts... Evet, o hâlâ burada... Elbette."

Bana cep telefonunu verdi. "Bay Roberts sizinle konuşmak istiyor."

Homurdandım ama yine de telefonu aldım. "Efendim, mesai saatleri dışındayız."

"Seni küçük cadı." O nefes aldı ve ben gülümsedim.

"Kazanmayacağın bir şeyi başlatma. Umarım küçük zafer anının tadını çıkarmışsındır çünkü-"

"Beni geri alacak mısın?" onun lafını kestim. "Misafirim ol Bryce. Bunu gerçekten çok isterdim ama Logan'la randevumdan sonra başlayabilir miyiz?" kibirli bir şekilde ekledim.

Öfkesini tamamen duyabiliyordum ve sesi hoşuma gidiyordu. Logan'la çıkacağım düşüncesiyle çıldırmasını istiyorum.

Kötü bir şekilde güldü ve bu kesinlikle tahrik ediciydi. "Seni uyarmadığımı söyleme. Kendini boktan bir fırtınaya sokuyorsun Aubrey. Buna pişman olacaksın, özellikle de saygınlığını elinden aldığında." Sonra hat kesildi.

Bu sözler kalbimi hızlandırdı. Garip bir nedenden dolayı, içimi kemiren bir his bana randevuya gitmememi söylüyordu ama gururum aksini söylüyordu.

***
Sizce Aubrey randevuya gidecek mi?

Peki, gitmeli mi?

Bryce'ın tavırlarını haklı buluyor musunuz?

Aralarındaki cinsel çekim gittikçe artıyor. Bakalım ilerleyen bölümlerde neler olacak. Bölüme oy verip yorum yaparsanız çok mutlu olurum. Bir sonraki bölümü en kısa sürede paylaşacağım <3

Eski kocam & yeni patronum (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin