Kısacık bir an için, şimdi kaynar sıcak kahve yüzünden sırılsıklam olduğumu unuttum ve beni bu çıkmaza sokan gizemli adamın gözlerinde kendimi kaybettim.
Sarı bukleler alnına çok hoş bir şekilde nazikçe düşüyordu. Saçları darmadağınık ama aynı zamanda kusursuz görünüyordu, eğer bu mümkünse. Ve yüzü eski bir mitolojik tanrının, belki de bir Yunan tanrısının yüzüne benziyordu. Düz burnundan, çıkık elmacık kemiklerinden keskin çenesine kadar.
Gözleri, neredeyse fark edilmeyen mavi çizgilerle, değerli yeşim taşı rengindeydi. Garip bir nedenden dolayı her şeyi dinginleştiriyor gibiydiler ve kendimi onların içinde boğulurken buldum.
“İyi misiniz hanımefendi?” diye sordu temkinli bir şekilde, büyüleyici gözlerinde endişe ve kaygı vardı.
Sonra sıcak içeceğin kavurucu yoğunluğu devreye girdi ve çığlık attım. Dik durdum, kollarımı ve gövdemi üstünkörü gözden geçirdim. Kıyafetim tamamen mahvolmuştu.
“Lanet olsun, şu dağınıklığa bak. Nereye gittiğine dikkat etmiyor musun!” Yarı çığlık attım, yabancıyı çok şaşırttı.
Alçak sesle güldü. “Bana çarpan sen olduğun için bunu sana sormalıydım.” Ve sanırım, aslında haklıydı.
Nereye gittiğime dikkat etmiyordum çünkü o pislik patrona kızmakla meşguldüm. Yani bir nevi bu onun hatasıydı.
Bana elini uzattı. “Yine de sana yardım etmeme izin ver.”
Yorgun bir şekilde eline baktım ve tuttum. Hızlı bir hareketle beni yerden kaldırdı ve sert göğsüne bastırdı.
Temasa geçtiğimizde nefesim kesildi. Bana göre çok yakındı, kişisel alanımı işgal ediyordu. Lüks takım elbisenin arkasında kasından başka bir şey olmadığını biliyordum. Yüzlerimiz arasında santimler vardı ve baharatlı parfümü burun deliklerime hücum etti. Benden bir kafa uzun duruyordu. Gözlerine tekrar bakmaya korktum çünkü şu anda beni incelediğini biliyordum.
Onu iterek uzaklaştım ve kırışmış pantolonumu düzelttim. Aniden etrafımıza garip bir sessizlik çöktü ve bu huzursuzluğumu daha da artırdı.
Boğazımı temizledim. “Imm, sana çarptığım için özür dilerim. Kafam yerinde değildi.” Dedim ayaklarıma bakarak.
“Sorun değil. Kahve için senden özür dilemeliyim. İddiaya girerim çok sıcaktı.” Tekrar güldü, ben de öyle.
“Öyleydi.”
Kaşları biraz çatıldı. “Seni buralarda hiç görmedim. Yeni misin?”
“Evet, CEO’nun yeni kişisel asistanıyım.”
Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. “Gerçekten mi.” ve sonra ağzının içinde bir şeyler mırıldandı ve sonunda o sürtük Tatiana’dan kurtuldu.
“Her neyse, kendimi tanıtmama izin verin. Adım Logan Hunter.” O bunu tatlı İngiliz aksanıyla telaffuz etti ve bana sıcak bir çocuksu sırıtış sundu.
“Ben Aubrey-Aubrey Whitlock.” Hafif bir gülümsemeyle karşılık verdim. Bu muhtemelen yıllardır yaşadığım en kötü anlardan biri.
“Bayan Whitlock, sohbet ederek görevinizi ihmal ettiğinizi görüyorum.” Bir ses gürledi, onun sesi, buz gibi ve sitem doluydu.
İçimden bir küfür savurdum ve yavaşça ona döndüm. Tabii ki pek keyifli görünmüyordu ama duygusuz gözlerinde parıldayan sadece hoşnutsuzluk değildi. Bu bir kıskançlık belirtisi miydi?
“Ö-özür dilerim, ben-” ve sonra birisi sözümü kesti.
“Sakin ol, Bryce. Birbirimize çarptık ve kahveyi üstüne döktü. Ben sadece iyi olduğundan emin olmaya çalışıyordum.” Logan, Bryce’ın öfkesini yatıştırmaya çalışarak araya girmeye karar verdi.
Bryce alay etti. “Evet, tabii. Tam olarak böyle görünüyordu.” Oldukça sert bir şekilde tısladı ve Logan’a sessiz hançerler fırlatıyordu.
“Doğru. Islandığımı göremiyor musun?” dedim sakince. Cidden, ne kadar taş kalpli olabilirdi ki?
“Kendine çeki düzen ver ve bana kahvemi getir. Bunu unutmuşa benziyorsun.” Bryce emretti. Kahretsin, niye aksiliği tuttu şimdi?
Logan bana döndüğünde araya girmek üzereydim. “Aubrey, canım, bu biraz da benim hatam. Eminim giyecek başka bir şeyin yoktur, o yüzden ceketimi al.” diye seslendi, ceketini silkip bana sardı. Tıpkı onun gibi kokuyordu.
İnsanca davranışına gülümsemeden edemedim. Bryce ondan bir iki şey öğrenebilirdi. “Teşekkürler Logan. Onu sana geri vereceğim,” bir an tereddüt ettim, “Eğer seni bir daha görürsem. Görecek miyim?”
Sonra bana büyüleyici bir gülümseme sundu. “Umarım. Ama beni görmezsen sende kalsın. İşinden olmadan hemen git.”
Bunu söyledikten sonra, koridorun sonundaki asansöre doğru gitmek için döndüm, ama önce Bryce’a göz ucuyla baktım. Yüzü anlaşılmaz bir ifadeyle kaplanmıştı. Söz konusu asansöre doğru yürürken, her adımımı takip eden bakışlarını hissedebiliyordum ve ikiliden biri beni ürpertti.
Sorun şu ki, özellikle kim olduklarını tam olarak anlayamadım.
___________________________________
Umarım beğenmişsinizdir. Lütfen oy vermeyi ve düşüncelerinizi yorumlarda benimle paylaşmayı unutmayın<3 Bir aksilik çıkmazsa 6. bölümü yarın paylaşırım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eski kocam & yeni patronum (+18)
RomanceBu hikaye wattpad'de yayınlanan "Ex-husband turned boss"un türkçe çevirisidir. Aubrey Whitlock boşandığında hayatı yüz seksen derece değişti. Şimdi yirmi dokuz yaşında, parasız ve işsiz. Birkaç yıl sonra eski kocasıyla karşılaşana ve kaderleri onla...