"Yavuz, sana bir soru sordum. Sana kim olduğunu sordum. Susma ve bana hemen bir cevap ver!"
Bu soru, Yavuz'u her ne kadar germiş olsa da hissettiği gerginlik yüzüne yansımıyordu. Bunu göstermemek için de büyük bir çaba sarf etmişti, doğrusu. Yeşim'e bakarken aklından bir sürü şey geçtiği bir gerçekti. Bu soruyu neden şimdi bu kadar sert bir tavırla sorduğunu da, bunu sormaya onu neyin ittiğini de bilmiyordu ama bir cevap vermesi ve o cevabı da hemen şimdi vermesi gerektiğini biliyordu. Gözlerini Yeşim'in gözlerinden ayırmadan; "Benim işte. Yavuz." cevabını vererek son derece rahat gözükmeye çalışıyordu. Verdiği bu cevapla biraz da zaman kazanmak istemiş gibiydi.
Ancak bu geçiştirme yollu cevap, Yeşim'i tatmin etmiyordu. Hala adının Yavuz olmasından başka bir şey bilmiyordu. Mesela yolda onu bitap halde, çaresiz görmeseydi; istikameti neresiydi? Nereye gidiyordu da, güzergahını kendisi için değiştirmişti? Nerede yaşıyordu, ne iş yapıyordu, ailesi ilişkileri nasıldı, sakin miydi yoksa hovarda mıydı? Gerçekten Yeşim'in, Yavuz'un kim olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.
Aslında başlarda kim olduğunu da o kadar çok merak etmiyordu fakat Yavuz'un hareketleri ve hem kendisine hem de içinde bulundukları mevcut duruma karşı olan tavırları onu bu sorunun cevabı konusunda meraklandırmaya başlamıştı. Sanki hayatına dair hep bir şüphe ile yaşamıyormuş gibi bir de kim olduğunu bilmediği bir adam çıkmıştı karşısına.
"Aa, ne güzel isim! Bir hikayesi var mı, mesela sana kim koymuş bu ismi? Vaktimiz bol ya lafı dolandırarak en baştan itibaren anlat istersen!" diyerek verdiği cevaptan ötürü alaya aldı Yavuz'u. Hararetli konuşması sona erer ermez ciddi haline geri dönerek suskun kalan Yavuz'a dik dik bakmaya başladı.
"Yavuz, ben gerçekten ciddiyim. Sence de yola çıktığım insanın kim olduğunu bilmek benim en doğal hakkım değil mi?"
Yavuz, oldukça sakinleştirici bir ses tonu ile; "Seni anlıyorum, Yeşim. Hissettiğin korkuyu endişeyi neler olacağını bilememenin verdiği tedirginliği gözlerinin içinden görebiliyorum. Emin ol ki, benim merak edilecek bir hayatım yok. Sadece yoldan geçen sıradan biri; lakin ıssız bir yolda, çaresiz ve bitap durumdaki bir kadını yalnız bırakmaya el veremeyecek kadar da vicdanlı bir adamım." dedi.
Yeşim, bu cevap üzerine gözlerini kısa bir süreliğine kapadı ve ardından açarak önüne döndü. Yavuz kendince haklıydı aslında. Kız çok çaresizdi, ne yapacağını bilemez haldeydi. Tek bildiği şey, o fotoğrafın arkasındaki adreslere ulaşabilmek ve kim olduğunu dahi bilmediği Reha Acar'ı bulmaya çalışmaktı. O zaman da önüne kim çıkarsa çıksın, ondan yardım isteyip kendisini bu adreslerden birine bırakmasını rica etmeyi düşünmüş, sonrasına da artık kendi başına bakacağına karar vermişti. Fakat karşısına Yavuz çıkmış, hatta çıkmakla da kalmayıp onunla bu tehlikeli yola atılarak ona yol arkadaşı olmuştu. Ona öyle çok yardımı dokunmuştu ki. Bunun gecesini bile düşünmediğini o an motelin önüne geldiklerinde anlamıştı. Ve en kötüsü de cebinde ne bir para ne de kimliği vardı. Bunlar olmadan hiçbirini halledemediğini anladığı vakit, Yavuz hep olduğu gibi bu yardımına da çare bulmayı başarmıştı. Dün gece ne ve nasıl olduysa resepsiyonist kendisine oda vermişti, hem de kimliksiz. Yavuz'un bunu nasıl hallettiğini bir kez daha düşününce daha çok merak eder oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
72 Saat
ActionZaman onlar için hiç bu kadar zor geçmemişti. Yeşim Kılıç! Bir gecede hayatı tümden değişen, sabahında ise kendini çıkmaz bir yolun içinde bulan bu genç kız, annesinin hayatı karşılığında tanımadığı, bilmediği, adını bile ilk defa duyduğu Reha Acar...