Muhtaç olmak...
İnanç...
Güven...
Mecburiyet...
Bunları teker teker sorguladı, Yeşim. Yavuz'a dair hissettiği tamamen bunlardan ibaretti. Tanımadığı birinin onu istediği yere kadar bırakmasına muhtaç durumdaydı. Fotoğrafın arkasında yazan adreslere bir şekilde ulaşmalıydı ve şu an daha iyi anlıyordu ki bunu yapması tek başınayken hiç de kolay olmayacaktı.
Birlikte yola çıktığı Yavuz'un söylediği her kelimeye, kurduğu her cümleye, anlattığı her şeye inanmak istemişti. O an tanımadığı ama ona destek olmak için yardım elini uzatan bu genç adam inanç aşılamıştı, yanındayım yalnız değilsin der gibi bakan gözleriyle.
Tuhaf bir şekilde Yeşim, ona güvenebileceğini düşünmüştü. Hem de en başından beri. Belki de bu histi, onları şu ana kadar ayrı yollara savurmayan. Onu sürekli sorgulasa da, kimsin nesin dese de içten içe kötü biri olmadığına inanmıştı. Aradıkları adama kolaylıkla ulaşabilmesini sağlamaya çalıştığı için, bunu da sanki kendi davasıymış gibi üstlenip çabaladığı için Yavuz'a karşı hiçbir art niyet aramamıştı, Yeşim. Ta ki, peçete ayrıntısından sonra o telefon görüşmesinde duyduklarına kadar...
Hayal kırıklığına uğramıştı. En çok da buna sebep olanın Yavuz olması acıtmıştı içini. Onca yaptığı şeyden sonra böyle bir hainlik yapacağını, yüzüne gülüp sırtından bıçaklayacağını hiç beklememişti. Gittiği bu çetin yolda karşısına geçen kim olursa olsun kimseye güvenmemesi gerektiğini öğrenmişti. Artık bu yolda tek başınaydı.
Ve tüm bu olanlardan sonra Yavuz ile hareket etmesi artık onun için bir mecburiyetten ibaretti. Daha en başında da dediği gibi, kumarhaneye tek başına giremezdi. Tek başına olsa bile, ne yapacağını bilemediği gibi eli ayağı birbirine dolaşırdı. Yavuz, bu konularda ehil biri olduğunu çok net göstermişti kendisine zaten. Bu süreçte, aradığı adama, yani Reha Acar'a ulaşır ulaşmaz, işte o zaman iplerin kimin elinde olduğunu Yavuz'a göstermiş olacaktı.
Ancak aksilikler peşlerini bırakmamıştı. Planlarını harekete geçiremedikleri gibi, ulaşmaları gereken Esat adlı kurpiyeri de gözden kaçırmışlar, ortalık birden bire karışıp yangın yerine dönmüştü. Bu kargaşa sebebiyle Yavuz başka yere, Yeşim bambaşka yere savrulmuş; başlarına gelen bu talihsiz durum sonucunda birbirlerinden ayrı düşmüşlerdi.
Yavuz, Yeşim'in kim olduklarını bilmediği biri tarafından sürüklenip götürüldüğünü görünce bunun olmasına engel olmak istemiş, fakat kendisini zapt etmeye çalışan adamların elinden kurtulmayı başaramadığı gibi Yeşim'i de koruyamamıştı.
Yeşim ise, tam başarıyoruz, her şey bitiyor, eski hayatımıza geri dönmeye çok yakınız, derken her şeyin bir anda tepetaklak olmasıyla sarsılmıştı. Yavuz'un nerede olduğu hakkında en ufak bir fikri olmadığı gibi kendisinin de nereye götürüldüğü hakkında fikir yürütemiyordu. Bir anda ortaya çıkan bu insanlar kimdi, amaçları neydi, bilmiyordu ama her şeyi mahvetmişlerdi.
Tik tak... Tik tak... Tik tak...
Saatin hızla ilerlediğini ve kendilerine verilen sürenin an be an azaldığını haber veren bu ses, hiç bu kadar kulak tırmalayıcı olmamış; Yeşim'in aklında Yavuz'a ne olduğu, Reha Acar'ın izini tamamen kaybedip kaybetmediği, en kötüsü de annesine bir daha kavuşup kavuşamayacağının korkusu yeşermeye başlamıştı.
░72░S░A░A░T░
Sevgili 72 Saat okuyucuları!
İki arkadaş olarak girdiğimiz bu güzel yolda bizleri yorumlarınızla aydınlatmanızı can-ı gönülden istiyoruz. Lütfen bölümler hakkındaki kıymetli düşüncelerinizi bizden esirgemeyin. Şimdiden hepinize ayrı ayrı teşekkür eder, keyifli okumalar dileriz! :)
NK83-Obirokuryazar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
72 Saat
ActionZaman onlar için hiç bu kadar zor geçmemişti. Yeşim Kılıç! Bir gecede hayatı tümden değişen, sabahında ise kendini çıkmaz bir yolun içinde bulan bu genç kız, annesinin hayatı karşılığında tanımadığı, bilmediği, adını bile ilk defa duyduğu Reha Acar...