Reha ve Yavuz cephesinde işler karman çorman olmuştu. Yavuz, Reha'ya sorduğu "Suçluların dünyasında mısın yoksa onlara karşı savaşan bir savaşçı mı?" sorusuna tam bir cevap alamamıştı. Asansör bir anda çalışmış, yukarıya çıkmaya başlamıştı. Hala Reha tarafından ses soluk çıkmamıştı, ta ki asansör durup kapıları açılana dek. Reha, gözlerini kendisine dikkatle bakan genç adamın gözlerinden ayırmadan; "Bu sorunun cevabını bulursan o adamı sen konuşturursun. Ama zamanımız yok, acele etsen iyi olur." diyerek sessizliği bozmuş, hemen ardından da asansörden çıkıp hızla ilerlemeye başlamıştı.
Hay aksi! Şimdi de bu dert çıkmıştı Yavuz'un başına. Kesin alay ediyor olmalıydı bu Reha Acar kendisiyle. Bunun başka açıklaması olamazdı. Adam hem zamanımız yok, diyor hem de ne kadar süreceği belli olmayan bir zihin çalıştırma görevi icat ediyordu.
Yavuz, içten içe söylenerek asansörden çıkıp, Reha'nın peşinden giderken bir an sinirle sadece kendi duyabileceği bir ses tonuyla; "Kızı kılıklı!" demişti ama kulağı çok keskin olan Reha, bu dediğini duyup aniden durmuştu. O durunca Yavuz da durmuş, Reha'nın çatık kaşlarıyla kendisine bakıp; "Ne dedin sen?" demesiyle yutkunmuştu. Ama bu dediğini ondan saklayacak hali yoktu. En nihayetinde korkak değildi. Hele ki Reha'dan korkacak hiç değildi!
"Yeşim de senin gibi... Acele et Yavuz, zamanımız yok Yavuz, hadisene Yavuz! Mimikleriniz bile aynı. Baba kız olduğunuzdan artık hiçbir şüphem yok!"
Reha, Yavuz'un bu dediklerine işaret parmağını sallaya sallaya; "O diline hakim ol, ulu orta da bu konuları dillendirme, yoksa o diline ne olacağını tahmin edersin herhalde!" diye tehditkar bir ses tonuyla karşılık verdi. Reha, söyleyeceğini söyleyip arkasına dönerek onun yanından uzaklaşırken az önce kızgın görünen çatık kaşlı ifadesi ortadan kaybolmuş ve yüzünde kızıyla benzetilmesinden ötürü hoş bir gülüş belirmişti. Yavuz nerede ne konuşacağını bilmese de güzel bir şey söylemişti, ilk defa. Demek kızı da Yavuz'u böyle sorularla bunaltıyordu. Eminim haddini de bir güzel bildirmiştir, onunla geçirdiği her zaman diliminde.
Fakat ne var ki onun alttan alta verdiği tehditlere boyun eğecek biri olmadığı gibi lafını da ondan esirgemeyen Yavuz, yine yapmıştı yapacağını. Yüzünde kızına benzetilmenin verdiği gurur varken Yavuz'un ardından; "Anladım! Diline ne olacağını tahmin edersin herhalde derken acı biber sürerim demek istiyorsun sanırım. Ama sana kötü bir haberim var, pek çok şeye olduğu gibi acıya da dayanıklıyımdır!" demesi işleri değiştirmişti. Bu çocuğun kendisine cevap vermediği günler de gelecek miydi? Reha, yüzünden silinen tebessümü sonrası Yavuz'a baktığında içinden de "Bu çocuğu bana parayla mı verdiler." diye geçirip duruyordu. Onu yanında getirmekle doğru bir şey mi yapmıştı acaba?
Bunu bilemiyordu ama şu an onunla gerçekten uğraşacak zamanı yoktu. Hatta İpek'in nerede olduğunu bulmak için zamanı tükenmek üzereydi. Bu yüzden Yavuz ile daha çok yüz göz olmamak adına sessizce; "Senin acı eşiğin henüz Reha Acar tarafımdan ölçülmedi çocuk!" deyip önüne döndü ve sağındaki odalardan ilk olana girdi. Yavuz, kendi kendisine Reha'nın taklidini yaparak sözlerini alaycı bir şekilde tekrarlarken, aynı anlarda Reha'da karşılaştığı Esat'a; "Nerede o?" diye sordu yaşlı adamı kastederek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
72 Saat
AcciónZaman onlar için hiç bu kadar zor geçmemişti. Yeşim Kılıç! Bir gecede hayatı tümden değişen, sabahında ise kendini çıkmaz bir yolun içinde bulan bu genç kız, annesinin hayatı karşılığında tanımadığı, bilmediği, adını bile ilk defa duyduğu Reha Acar...