Yavuz telaşlı bir halde ayılmasını umarak Yeşim'e seslenirken adamın kendisine hitaben; "Güneş çarpmış olabilir. Hadi kucakla da hemen içeri götürüp bir tuzlu ayran içirelim kendisine gelsin. Bakma öyle aval aval çabuk!" dediğini duymuş ve Yeşim'i kucağına aldığı gibi hızla bahçe kapısından içeriye girmişti. Ancak tam eve doğru yürümeye çalışırken de adamın; "Sakın o koca ayaklarınla çimlerime basayım deme! Taş yolu takip et!" talimatlarını duyunca hayrete düşmüştü. Kız kollarında baygın haldeyken, adamın dediğine bak!
Yavuz, o ana kadar adama karşı nazik davranmıştı ama şu durumdayken aynı nezaketi gösterecek gibi görünmüyordu. Yeşim'in gözlerini hala açmamış olması bir yana, adamın da kızın halini umursamadan yaptığı uyarıya elinden olmadan hiddetlenip; "Bırak ağabeyciğim taşı yolu... Başlayacağım şimdi otuna çimine!" dedikten sonra evin kapısına doğru hızla yürümeye başladı. Bir yandan da gözleri Yeşim'i yatırabileceği bir bank ya da benzer bir şey var mı diye etrafı kolaçan ediyordu.
Adam, evin kapısını ardına kadar açıp kenara çekilerek; "Şu sağdaki odaya götür hemen. Ama önce ayakkabılarını çıkar. Benim evime ayakkabılarla giremezsin! Sakın şimdi de başlarım ayakkabılarına demeye yeltenme fena papaz oluruz. Yaşlı başlı adamım ben sokağın kirini tozunu eve sokup mikrop kapamam bu yaştan sonra. Ha! Ama beğenmiyorsan da işte kapı orada!" demiş, Yavuz da içinden ya sabır çekerek dediğini yapmaya çalışmıştı. Yeşim kucağındayken bunu nasıl yapacaktı acaba?
Aşağıya bakamadan sağ ayağını sol ayağının arkasına aldı ve spor ayakkabısını bağlarını açmaya gerek kalmadan arkadan aşağıya çekerek ileri ittirip ayağından sıyırdı. Aynı işlemi zar zor diğer ayağına da yapınca Yeşim'i düşürmeden bu işlemi halletmiş oldu. İçinden söylenmeden de duramıyordu. Adam sanki titiz bir tipmiş gibi şu durumda ayakkabıyı dert ediyor, diyordu kendi kendisine. Bahçesinin de kendisinin de derbeder hali belliyken Yavuz'un ayakkabıları mı kirletecekti o çok kıymetli (!) evini?
Yüzü beş karış halde içeriye girip adamın işaret ettiği odaya yöneldiğinde oranın bir salon olduğunu fark etti. Yalnız salon öyle tertipliydi ki, her yer pırıl pırıldı. Adam evine verdiği düzeni ağzına da üzerine de verseydi ne güzel olurdu. Hemen Yeşim'i üçlü koltuğa yatırdı ve başının altına da işlemeli kırlenti yerleştirdi. Daha sonrasında Yeşim'e endişeli bir ifade ile bakıp onun solan yüzünü izlerken, işaret parmağıyla yanağına düşen bir saç tutamını kulağın arkasına sıkıştırdı ve oldukça endişe dolu bir sesle; "Ne oldu sana Yeşim? Ne yaptılar sana böyle?" diye fısıldadı. Yavuz, Yeşim'in duymadığını düşünüyordu haklı olarak fakat Yeşim, onu çok net duyuyordu. Bu iş fazla uzamıştı. Kaybedecek zamanlarının olmaması bir yana evine girdikleri adamın gerçekten de aradıkları bahçıvan olup olmadığını bilemezken bir de üzerine Yavuz'un bu duygusal söylemlerini daha fazla dinlemeye niyeti yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
72 Saat
AçãoZaman onlar için hiç bu kadar zor geçmemişti. Yeşim Kılıç! Bir gecede hayatı tümden değişen, sabahında ise kendini çıkmaz bir yolun içinde bulan bu genç kız, annesinin hayatı karşılığında tanımadığı, bilmediği, adını bile ilk defa duyduğu Reha Acar...