Yeşim, gözlerini kuş cıvıltıları eşliğinde açtığında önce nerede olduğunu algılayamadı. Görüş alanındaki flu görüntünün netleşmesini beklerken yorgun gözleri de etrafı geziniyordu. Gördükleri onun bir ormanda olduğunu gösteriyordu. Aslında tanıdık bir yerdi burası. O adamların kendisini bıraktığı yerdi ve tam da o gün gözlerini açıp etrafa baktığı yerde duruyordu.
Şaşırdı bir an. Burada ne işi olduğunu düşünmeye başladı. En başa mı dönmüştü yoksa? Bu zamana kadar yaşadığı hiçbir şey gerçek değil miydi? İçi, bu düşüncenin verdiği sıkıntıyla dolmaya başladı. Buraya nasıl ve ne ara gelmişti, onu buraya kim bırakmıştı, bunları düşünüp duruyordu ama bir cevap alamıyordu.
Yattığı yerden doğrularak etrafına bakınmaya başladı. Ormanın etrafı yoğun bir sisle çevriliydi ve bu göze oldukça korkutucu geliyordu. Bir anda titremeye başladı, Yeşim. Kollarını birbirine sarmış, elleriyle kollarını sıvazlıyor, sanki onu ısıtmasına yardımcı olacakmış gibi bunu yapmaya devam ediyordu. Sisler sebebiyle önünü göremiyor, hatta yürümek bile attığı adımı göremediğinden dolayı onun için zorlaşıyordu. Korku, tüm bedenini sarmıştı. Burada birileri daha olmalı diye düşündü ve bu düşünce ışığında "Kimse yok mu? Beni duyan yok mu?" diye seslenip bir cevap almayı umdu.
Tek bir ses vardı, o da yankılanan sesinin ona "Kimse yok mumumumu? Beni duyan yok mumumu?" şeklinde geri dönmesiyle gerçekleşiyordu. Sesinin bu denli güçlü bir şekilde yankılanması onu daha da korkutmuş, bir adım gerilemesine neden olmuştu. Huzursuz hissederek kendi etrafında dönerken bakışlarını sislerle çevrili ormanda gezdirip duruyordu.
"Beni duyan yok mu?"
"Beni duyan yok mumumumuu?"
Fark eden bir şey olmamış yine sesinin yankısını duymuştu. His olarak bir ormandaydı; ağaçların, toprağın kokusunu alabiliyordu ama görünürde ağaçlar yoktu, uçurumun kenarındaydı ve seslendiği her anda sesi karşı taraftan ona yankı olarak geri dönüyordu. İki elini şakağına koyduğunda hızla arkasına döndü. Bu dönüş kafasını iyice karıştırır olmuştu çünkü bu defa sisle dolu bir ormanın içinde değil bomboş bir odanın tam ortasında duruyordu.
Odanın duvarları bordo rengindeydi. Ne pencere vardı, ne de kapı! Olduğu yerde dönüp duruyor ve kapısı penceresi olmayan bu dört duvarın arasında hapsolduğunu anlayıp korkuya kapılıyordu. Arkasına döndüğünde bordo rengindeki duvarda akıp giden sayılar gördü. Bu sayılar o kadar büyüktü ki, onun bir saat olduğunu anlamamak imkansızdı.
Saliseler hızla akıp gidiyordu, saniyeler peşinden koşturuyordu. Dakikalar ise, akmayı sabırsızla bekliyor, saniyeler saliselere yetiştikçe arkasından gidiyordu. Sonra birden dakika bile saniyeyi beklemedi, saat desen bir anda sıfırı gösterdi. O anda kapısı penceresi olmayan, kutuyu andıran odada bir ses duydu. Kafasını yukarı kaldırıp sesin geldiği yönü bulmaya çalıştı fakat bulamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
72 Saat
AcciónZaman onlar için hiç bu kadar zor geçmemişti. Yeşim Kılıç! Bir gecede hayatı tümden değişen, sabahında ise kendini çıkmaz bir yolun içinde bulan bu genç kız, annesinin hayatı karşılığında tanımadığı, bilmediği, adını bile ilk defa duyduğu Reha Acar...