Demet ile kavga etmemizin üstünden iki hafta geçmişti. Ceren ve Ozan beni bir an olsun yalnız bırakmamakta kararlıydılar. Engin, hâlâ evin çevresinde gezinerek aklınca beni korumaya çalışıyordu. O gün Demet’in sağlıklı düşünemediğini söylediğinde kızmış, onu korumaya çalıştığını düşünmüştüm lakin anlattıklarından sonra hak vermiştim. Evliliğimizi bitirdiği yetmezmiş gibi bir de akli dengesi yerinde olmayan birini hayatımıza sokmuştu. Ceren ise hâlâ aklımın Engin’de olduğunu söylüyordu. Canım bedenimden sökülürcesine özlüyordum. Duyduğum her şarkı bana onu anımsatıyordu. Beynim, aklım, kalbim, tüm hücrelerim hasretle boğuşmaya çalışıyordu. Yalan yok, çok sevmiştim. Bu sevginin kolayca bitmeyeceğine de emindim.
“Korumam olmanıza gerek yok. Evinize gidebilirsiniz artık,” dedim ve ikisine de baktım.
“Sen neden bizi evden göndermeye çalışıyorsun?” diye sordu Ceren. O da benim her hâlimi bilirdi ve gözünden bir şey kaçmazdı.
“Hemen delirmeyin ama bugün Engin’le birlikte kontrole gidecektik. ” Ceren gözlerinden ateş saçıyordu. Bir hışımla ayağa kalktığında Ozan elini kavrayarak onu kanepeye çekti.
“Bebeğin babası olarak en doğal hakkı. Hem mahkemede lehimize olur. Karşı tarafın avukatı en ufak bir hata kolluyor. Eğer Engin bunu istediyse Yeşim kabul etmekte akıllılık etmiş demektir.”
“Tabii o istedi,” diyerek savunmaya geçtim kendimi.
“İnanalım mı?” diye sordu Ceren tek kaşını havaya kaldırırken.
“Sen de gel öyleyse.”
“Neyse, iki hafta boyunca çok çalışarak olmadığın günleri telafi ettin. Hem en çok okunan yazılar da seninkiler. Ben de bir kıyak geçeyim de öğleden sonra gelmene gerek kalmasın.”
Ceren hep böyleydi. Yerimden kalkıp yanına gittim ve onu öpücüklere boğdum. Ozan, hâlâ çocuk gibi davrandığımızdan ötürü yakınırken ikimiz de kıskanç olduğunu haykırıp kahkaha atıyorduk.
Ceren ve Ozan evden ayrıldıktan sonra hazırlanıp ben de çıktım. Enginle hastanede buluşacaktık. Araçla birkaç dakika sonra hastanenin önünde buluşmuştuk. Yerinde durmakta zorluk çekiyordu. Heyecanlı olduğu aşikârdı. Bebeğin ilk kez kalp atışlarını duyacaktı. O an neşelenmem gerekiyordu lakin Demet ile birlikte doktor kontrolüne gittiğini düşündüm. O, bebeğinin kalp atışlarını duymuştu zaten. Bu benim bebeğimdi, ne çabuk unutmuştum bu gerçeği?
“Neyin var?” diye sordu. Yeşil harelerinde boğuluyor gibiydim.
“Bir şeyim yok. Bebeğin kalp atışlarını duyacaksın ve bu duyacağın ilk küçük kalp atışları olmayacak.”
“İlk olacak,” dedi ve elimi kavradı. Şaşkınca yüzüne baktım. Bakışları çok derindi. Öyle derindi ki dalınca otomatikman boğuluyordun. Kendimi kaptırmamalıydım, ona karşı güçsüz olmamalıydım. Ah! Kimi kandırıyorum ben? Hâlâ deli gibi seviyordum onu. Hâlâ esiriydim gözlerinin... Lakin unutmamam gereken de çok önemli bir husus vardı. Onu bir kez affedersem bir sonraki aldatılışım için eline altın yaldızlı bir davetiye vermiş olurdum. Deli gibi sevsem de uğruna ölsem de affedemezdim. Gerekirse bu aşkı kendi içimde yaşar, kendimle savaşır ve kaybederdim.
“Hadi içeriye girelim. Randevu saatimiz geldi,” dedim ve elimi çektim. Gülümseyen yüzü anında soldu. Doktorun odasına girdiğimizde ultrason için hazırlandım. Engin heyecanla dolup taşıyordu. Heyecanını doktora ve hemşireye de yansıtıyordu. Bir tek benim içim kan ağlıyordu. Şanssız yavrum günü gelecek anne ve babası arasında seçim yapmak zorunda kalacaktı. Belki beni suçlayacaktı. Belki de babasını affetmemi isteyecekti. Bunları zaman gösterecekti. Gözümden bir damla yaş yanağımdan süzülürken odayı güçlü kalp atışları doldurdu. Engin’e baktığımda eliyle ağzını kapatmış ağlıyordu. Ağlayarak izledim onun heyecanlı gözyaşlarını. Elimi sımsıkı kavradığında kendi iç savaşımı bitirmiştim. Neden yaptın bunu Engin? Neden aramıza bir uçurum soktun?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)
General FictionPembe Panjurlu Ev sarsıcı bir hikaye ve unutulmaz karakterleriyle okuyucularını derin duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Kitap, bir kadının evliliğindeki mutsuzluğunu ve kocasının ihanetini keşfetmesinin ardından başlayan trajik olayları anlatıyor. İ...