24 : O Yüzük Benim

1.8K 136 11
                                    

Okuyan, voteleyen ve destekleyen herkese sonsuz minnetlerimi sunuyorum. Ayağınıza taş değmesin İnşallah. 🤲🏻

Bir başkadır hayaller lakin yaşadığımız hayat her şeyiyle bize aittir. Acısı, tatlısı, ayrılığı, ıstırabı, aşkı... Engin’le daha önce yaşamadığım heyecanı yaşıyordum. Onunla daha önce yaşadığım aşk mıydı? Yoksa sevgi eksikliği mi? Peki onun hisleri neydi? Aşktan çok uzak olduğuna eminim. Belki de koruma iç güdüsüydü, bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğim. Okulda başıma gelen saldırıdan sonra her şey bir anda değişmişti. O güne dek ne ben onu ne de o beni görmemişti. Bizi bir araya getiren iğrenç bir saldırıydı. O günden sonra beni korumaya yemin etmiş, bir daha da yanımdan hiç ayrılmamıştı. Neyse, o çok uzun bir hikâye.

Ozan’la aramda geçen duyguların boyutu farklıydı. Bana bakışları bile içimi ısıtıyordu. O sımsıcak gülümsemesi, kadife sesi yüreğimde bilinmez bir yolculuğa çıkış için eşsiz bir fırsattı. Beni öptüğü o gece Ceren için fiyasko, benim için de ilişkimizin sağlam bir adımıydı. İlk öpüşmemizi Ceren’in gecesinde gerçekleştirmek istemezdim lakin Ozan yine yapmıştı yapacağını.

“Hırsızlar! Benim gecemde ya, en mutlu olacağım gecede yaptığınıza bakın. Bence evlenme teklifi sana yapılacaktı, sen ve Ozan geceye damganızı vurdunuz. Baktı Ferhat Bey terkedilmeyle burun buruna hemen kaptı yüzüğü. O gece benim gecem değil, sizin geceniz. Fiyasko ya, adice bir kumpas.” Bir saattir susmak bilmemişti. Parmağındaki yüzüğe bakıp duruyordu.

“Sinemaya gidelim mi?” diye sordum. Susması için aklıma gelen her şeyi söylüyordum.

“Hayır!” diye diretti ve konuşmaya devam etti. “Bunca zaman fiyasko bir evlenme teklifi için mi bekledim? Ben bunu hak edecek ne yaptım Yeşim?” dedi ve elleriyle yüzünü kapattı. Daha fazla dayanamadım ve televizyonun kumandasını alıp yeşil düğmeye bastım. Ekran bir anda karardığında bozuldu diye korktum lakin sonrasında bir yüz belirdi. Ferhat’ın yüzü. Üstünde birtakım elbise vardı.

“Sevgilim, İstanbul’un odasında kırmızı kurdeleli bir kutu var. Onu al ve odana git,” diye söze başladı.

“Gitmeyeceğim işte, yemezler Ferhat efendi. Geçti bolu pazarı, hey yavrum hey,” diyen Ceren’e ters bir bakış attım. Ferhat tekrar konuşmaya başladı.

“Kayıt burada bitiyor, bir sonraki hamlen kutunun içinde.” Ekran tekrar karardı. Kanepeden kalkıp Ceren’in koluna yapıştım ve çekiştirmeye başladım.

“En başından şöyle bir organizasyon yapamadınız mı? Size yazıklar olsun.”

“Ceren, yordun beni yeminle. Beş yaş yaşlandım sayende. Ferhat yol yakınken dölsün ya. Bu nedir? Üzülüyorum adama, senden çekeceği var. Bir haltı da söylenmeden yap. Kime çekmişsin bilmem ki?” dediğimde gözlerini devirdi.

“Anneme!” dedi ve İstanbul’un odasına gitti. Beş dakika sonra elindeki kutuyla kendi odasına girdi. Hemen ardından ben de gittim. Kutunun kapağını açtığında gümüş rengi, parlak, pullu bir elbise gözler önüne serildi. İp askılı elbise ayak bileklerine kadar uzanıyordu. Kutunun altında siyah bir kutu daha vardı. Ona baktığımda gümüş rengi, parlak, ayak bileğini kavrayan kordonlu bir topuklu ayakkabı çıktı. Ceren oflayarak elbiseyi denemeye koyuldu.

“Düzelt şu suratını. Ozan’a bir kürek göndermesini söylemiştim ama kardeşine kıyamamış,” derken elbisenin fermuarını çekiyordum.

“Ben görümceyim kızım. Saçını yoldurma bana. Ya tüm bunları başta neden yapmadınız?” dediğinde gerçeği söyledim.

“Ben, sizin gibi değilim. Beceremem dedim o ikisine. Hem plan da berbattı. O yüzden bu plana beni dahil etmediler. Elime yüzüme bulaştırmayayım diye. Şimdi kartları onlara göre oynayacağız,” dedim ve ellerimi teslim olmuş gibi havaya kaldırdım.

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin