18 : Kavuşmalıyız

2.2K 149 109
                                    

Vedalar hep soğuk olurdu. Tıpkı şarkılardaki gibi. Kimi yürekler umutla parıldarken kimi kalpler sürgündü. Bana ıstırap veren adam çok değişmişti. Bu değişim annemden kaynaklı olabilirdi. Beşik ve kıyafetler beni oldukça mutlu etmiş, huzura erişmemi sağlamıştı. Keşke hep böyle düşünceli bir baba olsaydı. Keşke kalp sancım olmasaydı. Bu keşkeler bana aitti lakin düzeltmesi gereken ben değildim. İstesem de yapamazdım. Sisli bir havada, soğukta, otobüs terminalinde; anne ve babamla vedalaşıp gidişlerini izlemiştim. Ben evden ayrılırken böyle yoğun duygular hissetmişler miydi? Böyle kavrulmuş muydu yürekleri?

Ozan, aracın yanında sabırla beni bekliyordu. Birkaç gündür kötü olaylar yaşamamış olmamız üstümüze hızla gelen felaketi değiştirmezdi. Demet hâlâ kafayı bana ve bebeğime takmış durumdaydı. Son zamanlarda haber almamış olmam beni korkutuyordu.

“Hadi gidelim,” dedi Ozan şefkatle bakarken. Araca binip emniyet kemerini taktım ve Ozan’ın arabayı çalıştırmasını bekledim. Radyoya uzanıp düğmeye bastığında Hakan Altun – Kavuşmalıyız çalıyordu. Gözlerini yola odaklamıştı. Düşünceli görünüyordu.

“Kalp sancın mı tuttu?” diye sordum yarı şakayla karışık.

“Bazen ne han istiyor gönül ne de saray. Aşk gerçekten de illet değil mi? Bir yara var, göremediğin, merhem süremediğin. Kanayıp duruyor lakin kanını da durduramıyorsun. Tek ilaç da kavuşmak. Söylesene, kavuştuğun hâlde yaranın kapanmaması nasıl bir duygu seline karıştırıyor seni?” diye sordu.

“Kavuştum fakat bazen yara tam o anda açılıyor kalbinde. Fark etmiyorsun sadece. Biz, kavuşmasak belki ne yaramız olacaktı ne de sancımız,” diye yanıtladım sorusunu. Hâlâ yola odaklanmış gözleri birkaç saniyeliğine gözlerimle buluştu. Belli ki kafası karışıktı. Bu karmaşanın sebebini merak ettim.

“Hâlâ seviyor musun? Hasret yüreğini sarıyor mu? Özledikçe nefesin kesiliyor mu?” diye sordu. Belli ki hasret birini yakıyordu. Özledikçe nefesi kesiliyordu. Belli ki kalbinde taşıdığı sevgi onu öldürüyordu.

“Ona karşı bir şey hissetmiyorum artık. Özellikle boşandıktan sonra başladı. Tamamen silinmiş gibi kalbimden. Ne ölüsü var ben de ne de dirisi. Hafiflemiş gibiyim. Sanki sevgi sökülüp alındı içimden. Onu düşünmüyorum, konusu açılmadıkça tabii. Onu önemsemiyorum. Tek düşündüğüm bebeğim.” Başını olumlu anlamda salladı. Radyodaki şarkı yavaş yavaş içimize işlemeye başlamıştı. Bu tür parçaları dinlerken ruhumu dizginliyordum. Düşüncelerimi durdurup şarkının sözlerine odaklanıyordum. İki yaralı yürek, iki sevda ateşi ve kavuşmak için haykıran iki farklı ruh vardı. Bu ruhlardan birisi Ozan’a aitti. Peki sevdasını kalbine gömdüğü kadın da onun gibi hissediyor muydu? Gerçi hissetse başkasıyla evlenmezdi. Zorla mı evlendirilmişti? Şu zorla evlendirilme muhabbetini hiç sevmezdim. Ben kaçabilmiştim, sevgisi güçlü olan herkes bunu başarabilirdi. Sineye çekip kabullenmek zayıflıktı bana göre.

Şarkı bittiğinde bir başkası çalmaya devam etti lakin benim aklımda hâlâ ilk şarkının sözleri dolanıyordu. Ozan’ın kalp yarasını öğrenmeliydim. Ne yaşadığını bilmeliydim. Onu, bu zor günlerinde yalnız bırakmamalıydım.

Onunla konuşmaya devam etmek istiyordum. Aklımdaki soruları sormak, ondan cevap almak istiyordum lakin o yine sessizliğe bürünmüştü. Dokunsalar sanki ağlayacak gibiydi. Büyük bir aşk taşıyor olmalıydı yüreğinde.

“Çok mu sevdin?” diye sordum. Tekrar gözlerimiz birleştiğinde buruk bir gülümseme belirdi yüzünde.

“Onun mutluluğu için susacak kadar sevdim.”

Aldığım cevap daha çok meraklanmamı sağlamıştı. Nihayetinde mahalleye girdiğimizde ilk başta anlamadım. Ofise gitmem gerekmiyor muydu?

“Ofise gitmemiz gerekmiyor muydu?” diye sordum gözlerimi kırpıştırarak. Anahtarı çıkarıp kapıyı açtı ve gülümsedi. Bu, çok sıcak bir gülümsemeydi.

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin