25 : Mutluluk ve Acı Kardeştir

1.6K 120 8
                                    

Bazı hayatlar başlangıçta masal gibidir. Her masala adım attığımızda gerçekliğimizle yüzleşiriz. Bazılarının midesinde kelebekler uçuşur, bazılarının da kalbinde kuşlar kanat çırpar. Bugüne dek ne midemde kelebekler uçuşmuş ne de kalbimde kuşlar kanat çırpmıştı. Sevdiklerime kötü şeyler olduğunda kalbim titrerdi sadece. O titreşim nefes almamı engellerdi. Derin derin solur ciğerlerimi havayla doldurmaya çalışırdım. Bunca zaman sadece bir kez başıma böyle bir şey gelmişti. Onda da babam kalp krizi geçirmişti. Hastaneye koşup günlerce başında ağlamıştım. Kendine geldiği ilk dakika beni umursamayarak ödüllendirmişti. O zamanlar üniversiteye ilk başladığım dönemdi. Engin'le henüz tanışmamış, Ceren, İstanbul ve Ozan'la aramızdan su sızmayan günlerdi. Ozan... Tanıştığımız andan bu yana beni seviyordu. Nikahımda yanımda durmuş, beni aileden biriymişçesine kanatlarının altına almıştı. Kim bilir nasıl yanmıştı yüreği! Kim bilir külleri kaç kez savrulmuştu! Beni görmeye dayanamayıp uzaklaşmıştı. Ben de hayatında biri var sanmıştım. Gerçi gözüm kimseyi görmüyordu. Bir yandan ailem bir yandan da evliliğimi yürütmeye çalışıyordum. Ozan'ın ıstırapları yüreğinde sancırken ben gülüyordum. Belki de bunun bedelini ödemiştim. Benim yüzümden acı çeken bir adam vardı. Ve annesinin gözleri önünde günden güne eriyordu. Kimler biliyordu ki beni sevdiğini?

Ozan'ın yanındayken zaman dursun isterdim lakin inadıma hızla akar ve geceyi noktalardı. Yumuşacık ellerini ne zaman tutsam kalbim nefes alırdı. Gecem zifiri bir karanlıktan sıyrılarak aydınlanırdı. Birini sevmek böyle mucizevi bir şeydi. Birbirimize hayat oluyorduk. Günler ilerliyor, haftalar su gibi akıyordu. Bebeğim giderek büyürken Ozan'la birlikte kontrollere gidiyorduk. Engin kendini tamamen kapatmıştı. Korkusundan evden dışarıya çıkamıyordu. Birkaç kez ziyaret etmiştim lakin kapıyı bile açmamıştı. Anahtarı da değiştirmişti. Sadece kapıyı açarsa görüşebiliyorduk. Ceren de sık sık ziyaret ediyordu lakin bütün çabamız boşa çıkıyordu. Kimseye bir adım atmıyordu. Kontrollerin olduğu gün arayıp bebeğin durumunu soruyor, acilse gelebileceğini söylüyordu. O da benim gibi oğlumuza kavuşmak için gün sayıyordu. Sayılı gün çabuk geçer diyen her kimse yalan söylemiş. Sayılı gün bir türlü sonlanmıyordu. Hele ki sayan kendimizsek.

Henüz yirmi üç haftalıktı ve doğuma daha çok vardı. Altıncı ayın dolmasına bir haftamız kalmıştı. Doktor her şeyin güzel gittiğini, korkulacak bir şey olmadığını söylediğinde sevinçten ağlamıştım. Bunca zaman sonra bir mucize gibi gelen oğlum sağlıklıydı. Ozan da benim kadar heyecanlıydı.

Ceren, içine düştüğüm bu durumla sürekli dalga geçiyordu. "Ne şanslı çocuk," dedi kahvesini yudumlarken. İş yerinde herkes öğlen molasındayken biz de onun odasında kahve içiyorduk. Yani o içiyordu. Benim elimde sadece soda vardı.

"Neden?" diye sorduğumda kahkaha attı. Yine beni sinir edecek bir cümle geliyordu.

"İki babası var da ondan." Yüzüm alev alevdi. Bunu gören Ceren daha çok güldü. Bu kız ya benimle ya da Ozan'la uğraşıp duruyordu. Kendi aralarında yüzük taktıklarını henüz kimse bilmiyordu. Bunu kullanmaya karar verdim.

"E, babanlar yüzük meselesine ne diyecek?" ofladı ve dirseklerini masaya dayayıp yüzünü ellerinin arasına aldı. Boş boş masanın üstünü incelerken bir anda cırladı.

"Hatırlatmasan ölür müsün?"

"Ben de bazı durumları kullanmaya karar verdim güzelim," dediğimde işaret parmağıyla karnımı gösterdi.

"Sen sadece onunla ilgili kararlar verebilirsin. O koca burnunu aile meselesine sokma." Söylediği cümleye aldırmadım bile. En az onun kadar vurdumduymaz olabilirdim.

"Ailedenim güzelim. Ağabeyine soralım istersen." Yüzü aniden ışıldadı ve neşelendi.

"Ha şöyle. Bırak şu ayakları Yeşim, senin asıl yüzünü sahalarda görmek istiyoruz. Vurdumduymaz, umursamaz Yeşim'i istiyoruz. "

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin