20 : Deliliğin Zirvesinde

1.6K 144 29
                                    

Sarı zarfı evirip çevirip orta sehpanın üzerine serdiği fotoğraflara bakıyordu. Gözlerinden ardı ardına akan yaşları elinin tersiyle sildi. Aldığı nefes boğazında düğümleniyordu. İçi kavruluyordu. Bunu hak edecek ne yaptığını düşündü. Önce oğlu Faruk’u yitirmişti. Kucağına alıp, öpüp koklayamamıştı. Şimdi de Engin’i yitiriyordu. Anlayamıyordu. Yeşim’de yüz vermiyordu. Hatta geçen kapıdan kovduğunu görmüştü. Engin, Yeşim olmazsa başka kadınlara gidiyordu. Demet buna içerliyordu. Neyi eksikti? Neyi tam olarak yapamamıştı? Ruhu sıkışıyordu. Kapana kısılmış gibiydi. Fotoğraflara tekrar baktı. Dudaklarını ısırırken ağzında metalik bir tat yayıldı. Telefonu aldı ve kaynanasını aradı. Yaşlı kadının tok sesi biraz sonra kulaklarında dalgalandı.
 
“Ne var? İki de bir arama demiyor muyum sana?”
 
“Oğlun yanıma sadece yemek yemeye geliyor. İlaçlarımı içirip geri evine gidiyor. Boşandılar da. Neden hâlâ nikah tarihi almadı?”
 
“Ben, senin gibi deliyle oğlumu yakar mıyım?” dedi kadın hiddetle. “Oğlumun yakasına sülük gibi yapıştın. Hastaneye gidip tedavini ol. Belki o zaman seni alan çıkar,” diye devam etti ve telefonu kapattı. Demet, telefonu kanepeye fırlatıp çığlık attı.
 
“Desene önce senden kurtulacağım cadı.”
 
Engin’in verdiği ilaçlar uykusunu getiriyordu. Onu uyutarak hayatına devam ediyordu demek ki. “Teşekkür ederim kızlar. Beni uykumdan uyandırdığınız için size minnettarım. Bunlar ana oğul beni uyutup hain planlarını devreye soktular. E, demek ki uyanmak için prense gerek yokmuş uyuyan güzel.”
 
Fotoğrafları sehpadan kaldırdı ve mutfağa geçip yemek yapmaya başladı. Planını devreye sokmanın ilk aşaması düzenli yemekti. Pilav, köfte ve sebze çorbası yaparken sinsice gülümsedi. Akşam ziyafet vardı. Engin’le birlikte güzel dakikalara hazırlanmalıydı.
 
Akşam Engin eve geldiğinde gülümseyerek kapıda karşıladı. “Hoş geldin hayatım,” dedi ve terliklerini önüne bıraktı. Montunu alıp vestiyere astı ve ayakkabılarını kaldırdı. Engin salona geçtiğinde masa hazırdı. Burnuna nefis kokular doluyordu. Baştaki güvensizliği tamamen ortadan kalkmıştı. İlaçlarını düzenli alan Demet’in tartışmaya bile mecali yoktu.

Yemeklerini yerken gününün nasıl geçtiğini anlatmaya başladı Engin. Demet, onu sabırla dinliyordu. Ağzındaki lokmayı bitirip “nikah tarihini ne zaman alacağız?” diye sordu.
Engin başta afallamıştı. Kısa bir öksürük krizinden sonra önündeki bardağı alıp kafasına dikti. “Biliyorsun ki üç yüz gün iki tarafta başkalarıyla evlenemez. O yüzden beklememiz gerekiyor,” diye lafı dolandırdı. Evlenmek, hele ki Demet’le evlenmektense ölmeyi iyelerdi.

“Bir sene mi bekleyeceğiz? E yuh Engin. İstersen on sene bekleyelim. Bazen benimle kafa bulduğunu düşünüyorum.”

“Avukatımı arayıp sormak ister misin?” diye sordu Engin. Demet istifini bozmadan yemeğine devam etti. Bir süre sessizce yemeklerini yediler. Sofrayı topladıktan sonra Engin ilaçlarla Demet’in yanına geldi. Demet ise hiç ikilemeden ilaçları ağzına atıp suyunu içti. Engin salona girdiğinde Demet dilinin altında sakladığı ilaçları çıkardı ve ağzını çalkaladı.

“Bugün ben değil sen uyuyacaksın hayatım.”

Engin kanepede uzanmış televizyon izlerken göz kapakları ağırlaşıyordu. İşte çok yorulduğunu düşündü. Demet’e seslenip yastık ve battaniye istedi. Biraz sonra Demet elinde yastık ve battaniyeyle gelmişti.

“Bebeğin cinsiyetini öğrendik,” dedi Engin uykuyla savaşırken.

“Neymiş?” diye sordu Demet heyecanla. Kalbi küt küt atıyor gözleri yaşarıyordu.

“Sana söyleyeceğim ama...” dedi ve konuşmayı kesti.

“Neymiş Engin? Söylesene! Bebek kız mı erkek mi olacak? Bebeğimizin cinsiyeti ne?” diyerek sarsıp ağlamaya başladı.

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin