27 : Kamp

1.4K 110 32
                                    

Sabah kuş cıvıltılarıyla uyandım. Yavaş yavaş kendime gelirken akşam olanları düşündüm. Ezgi’nin ilgisinden haberi olmayan Ozan çocukluk arkadaşını görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Geçmişten birini görmek gözlerinin içini güldürmüştü. Neşeyle yemeğini yedikten sonra tabakları birlikte toplamıştık. Ezgi, benimle daha fazla vakit geçirmek istemediği için yanımızdan ayrılmıştı. Ozan’la yalnız kalınca birlikte film izledik.

Düşüncelerimi bölen kapının sesini işittiğimde yatakta doğruldum. Ozan’ın kadifemsi sesi kulaklarıma dolunca gülümsemeden edemedim.

“Kalk bakalım uykucu, bugün yapacak işlerimiz var.” Yapılacak işlerden kastını anlamamıştım lakin yine de yumuşacık yatağımdan kalktım. Üstümü hızla değiştirdikten sonra banyoya yöneldim. Avucuma doldurduğum soğuk suyu ardı ardına yüzüme çarptım. Havluya uzandım ve yüzümü kuruladım. Aynada kendime baktığımda yorgunluktan eser yoktu. Banyodan çıktıktan sonra yatağıma gittim ve düzledim. Odadan çıkmadan evvel pencereyi açtım. Hava güzeldi, odanın havalanmasında bir sakınca yoktu.

Merdivenlerden aşağıya indiğimde Ozan bir sepet hazırlıyordu. Sepetin içine yerleştirdiklerini görememiştim. Sanırım piknik yapacaktık.

“Bu hazırlıklar da ne?” diye sorduğumda gülümsedi.

“Burada bize rahat yok. Kamp yapacağız.” Şaşırmıştım. Kamp için gerekli malzemelerin olduğundan haberim bile yoktu.

“Sandviç ve hamburger yaptım. Yolda yeriz. İçecek olarak da karışık meyve suyu aldım.” Umarım her şeyi düşünmüştür. Daha önce hiç kamp yapmamıştım. O yüzden çok stresliydim.

“Ozan, hamileyim ben biliyorsun değil mi? Ya bir şey olursa?” diye sordum.

“Bir şey olmayacak, bana güven. Bu kadar karamsar olma. Eğlenmeye çalış lütfen.” Yine de aklımdan binbir türlü şeyler geçiyordu.

Araca bindiğimizde çok heyecanlıydım. Nereye gideceğimizi de söylemiyordu. Önüme hasır sepeti koyduğunda yüzüne baktım.

“Aç hadi, acıkmadın mı?” midem onu duymuş gibi gürültüyle guruldadı. Ozan gülümserken ben kıpkırmızı olmuştum. Sepetin içinden alüminyum folyoya sarılı iki paket çıkardım. Meyve suyunu çalkalayıp pipetini taktım ve arabanın bardak tutacağı yere koydum. Folyolardan birini açıp Ozan’a uzattım. Sepetin içinde peçete ve ıslak mendil de vardı. Sepeti torpidonun üstüne bırakıp folyoyu açtım ve sandviçten bir ısırık aldım. Açlığın verdiği hisle ağzımda dağılan lezzet iştahımı kabarttı.

“Çok lezzetli,” dedim ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra. Ozan minnetle bana baktı ve gülümsedi. Sandviçi bitirmeme yakın telefonum çaldı. O an aklıma gelen şeyle sarsıldım. Ya şarjımız biterse? Hemen Ozan’a baktım.

“Şarjımız biterse ne yapacağız?”

“Powerbank var. Üç tane. Hepsi de dolu. Telefonu açmayacak mısın?” O söyleyene kadar telefonun çaldığını bile unutmuştum. Aramayı cevapladığımda Ceren’in heyecanlı sesini işittim.

“Ne yapıyorsunuz?”

“Kamp yapmaya gidiyoruz canım seni sormalı?” dediğimde bir anlık sustu ve cırladı.

“Ne? Bensiz mi?”

“Seni yanımızda taşımaya mecbur değiliz. Kapat telefonu Ceren,” diye bağırdı Ozan.

“Kes sesini hadsiz. Neyse yarın saat kaçta gelirsiniz? Yadigar teyze beni sıkıştırıyor da.” Annem meraktan ölmüş olmalıydı. Onu aramayı unutmuştum. Ceren’e hemen döndüm. “Kapat telefonu canım sonra konuşuruz. Annemi arayayım bir. ”

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin