9 : Kıskançlık ve Aşk

3.3K 179 151
                                    

Yeşim

Yaşama dair ne izler taşıyorduk? Aşk iliklerimize kadar tanıyordu bizi. Peki kaçmak nedendi? Bir köşede saklanmış o yola sapmamı bekliyordu. Yola saptığımız zaman üstümüze atlayıp bir yılanın avını sardığı gibi saracaktı. Sonra zehrini akıtacaktı. Aşk dost muydu? Dostsa neden zarar görmemizi istiyordu? Bence aşk gizli bir düşmandı. Acı çekmemizden büyük haz duyardı. Çünkü ayrılıkla kardeşti. İki kardeşi birbirinden ayıramazsınız. Aşk kapınızı çaldıysa onu içeriye davet ettiyseniz kardeşini de davet etmek zorundaydınız. Siz, sadece aşka kucak açtığınızı düşünseniz de ayrılık hep saklanır bir köşede zamanın kendisine gelmesini beklerdi. İki kardeşi ayırmak zordur. Araya giremezsiniz. Aşkın tuzağına düştüğünüzde bir adam ya da kadın gelir değiştirirdi sizi. Gözlerinizi kör eden aşk gerçeği hep gizlerdi. Gözleriniz açıldığı anda ise ayrılıkla burun buruna gelirdiniz. Onu ne zaman içeriye davet ettiğinizi hatırlamazdınız. Aslında ayrılık hep burnunuzun dibindeydi. Sonra mı? Aşk evinizi terk ederdi. Sonraki kurbanının kapısını çaldığında siz acıyla baş başa kaldırdınız. Aşk, kapınızdan çıkarken ayrılık onu takip ederdi. Çünkü aşk geride sadece acı bırakırdı. Siz acıya sarılırken bir başka evden kahkahalar yükselirdi. O an anlardınız ki aşk kurbanını bulmuştu. Ayrılıkta yanı başında sıranın kendine geleceği günü bekliyordu. Siz mi? Acıya sarılıyordunuz. Sadece acıya...

Yazının son rötuşlarını tamamladıktan sonra bir çıktı aldım ve dosyaya yerleştirdim. Çiftlik evinden geldiğimiz günden beri çevremde Engin'i görmüyordum. Demet'in yanında olduğunu düşündüm ve onu aramadım. Bazen telefonda elim isminin üstüne giderdi. Aramak istesem de kendimle çelişirdim. İkiye bölünmüş, arayıp aramama konusunda kendimle tartışıyordum. Bildiğim tek şeyse sesini duyduğumda yüreğim parçalanıyordu. Elini tutmayı özlemiştim. Gözlerine bakmayı özlemiştim. Ona olan nefretim de bitmemişti sevgim de. Bir teraziye koysak, kesinlikle sevgim ağır gelirdi. Elimi hafif çıkmış karnımda gezdirirken burukça gülümsedim.

"Teşekkür ederim bebeğim, senin sayende güçlendim," dedim. Gözyaşlarım yanağımı ıslatırken bebeğimi nasıl babasız büyüteceğimi düşünüyordum. Evet, ilk babasız büyüyen çocuk olmayacaktı. Evet, çok zorlanacaktım ve babasızlığını hiç unutturamayacaktım. Telefonumun sesiyle bir an heyecanlandım. Engin'in olduğunu umarak mesajı açtım. Tanımadığım bir numaraydı.

"Evlat acısını sen de tadacaksın. Sana yemin ediyorum ki ateşlerde yanmayı öğreneceksin. Önce bebeğimi sonra da kocamı benden aldın ya, bunun bedelini ödeyeceksin. Hem de karnındaki piçinle!"

Gözyaşlarımı silip ekran fotoğrafı aldım ve Ozan'a gönderdim. Telefonum anında çalmaya başladı.

"Şikayet edebilir miyiz? Çocuğuma bir şey yapmasından korkuyorum," dedim.

"Ceren'i yanına göndereceğim. Bu gece seninle kalsın. İnat etmeyip de Ceren'le kalsan ne olurdu?"

"Başlamayalım lütfen Ozan. Bir şeyler yap lütfen."

"Ben bir şeyler yapacağım. Bu arada boşanma gününüz belli oldu," dediğinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

"Anlaşmalı olduğu için tek celsede bitecektir. Kapatıyorum şimdi, Ceren'i arıyorum."

Telefon kapandığında gözlerim yaşarmaya başlamıştı. Onu affetmeyi ölesiye istiyordum lakin affedemezdim de. Unutamayacaktım çünkü. Unutsam bile Demet her fırsatta hatırlatacaktı. Böylesi ikimiz için de en iyisi olacaktı.

Ceren'i beklerken odanın içinde bir ileri bir geri yürüyordum. İçten içe Engin'e kızmayı da ihmal etmiyordum. Bu deliyi başımıza musallat eden oydu. Telefonumu alıp ekran fotoğrafını Engin'e gönderdim. Bir dakika içinde aradı.

PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin