Ceren, nişanlısının ailesine davetli olduğu yemeğe gidiyordu. Aracı kullanan Ferhat’tan destek alıyor, nasıl davranması gerektiği hakkında bilgi ediniyordu. Ferhat’ın söylediğine göre fazla zorlanmazdı. Annesi ve kız kardeşleri onu çok sevmişti. Tabii bir kişi hariç. Buse...
Ceren, ondan çok çekiniyordu. Kendisinden yaşça küçük bir kızın yapacaklarını düşününce ürperdi. Ondan ölesiye korkuyordu. Ağabeyini mi kıskanıyordu yoksa kendisini mi sevmiyordu kestiremedi.
“Bu kadar kasma kendini. Hem ablamlar da olacak,” dediğinde Ceren bir an boğuluyormuş gibi hissetti. Kalabalık bir ortama girecekti. Hiç yapmadığı şey değildi lakin ailesinden sonra aile gibi göreceği insanların arasında olacaktı. Gülümsemeye çalıştı fakat içi titriyordu.
Eve ulaştıklarında kendini toparlamaya çalıştı. Araçtan inerken kalbi yerinden çıkacakmış gibi gümbürdüyordu. Düzensiz nefesini toparlayıp Ferhat’ın elini kavradı.
“Her şey yolunda olacak,” dedi. Ferhat da onu onayladı. Küçük, kutu gibi, bahçeli bir evdi. Müstakil evin bahçe kapısına yaklaştıklarında bastırdığı heyecan yine gün yüzüne çıktı. Ferhat, kapıyı açıp onu önden gönderdi ve kapıyı tekrar kapattı. Evin kapısına geldiklerinde Ceren tereddüt ederek zile bastı. Biraz sonra Ferhat’ın annesi gülümseyerek kapıyı açtı.
“Hoş geldin güzel kızım,” dedi ve ona sarıldı. Ceren başta bocalasa da kadına karşılık verdi. Kadın geri çekildiğinde Ceren’i içeriye davet etti. Arkasından Ferhat gelirken Buse koridorun başında belirdi. Eline bir kol çantası vardı.
“Hayrola Buse hanım?” diye sordu Ferhat. Buse onu görmezden gelerek kapıya yöneldi. Ferhat da hemen arkasından gitti.
“Beni yok mu sayıyorsun sen?” Ceren ne yapacağını bilemiyordu. Aile faciasının ortasında kalmış gibiydi. Ne salona girebiliyor ne de Ferhat’ı takip edebiliyordu.
“Ablam çağırdı oraya gideceğim,” dedi Buse ifadesiz bir şekilde. Ağabeyinin yüzüne boş boş bakıyordu. Ona karşı hiçbir şey hissetmiyor gibiydi. Ferhat da bu duruma çok şaşırmıştı. Neşeli, cıvıl cıvıl kardeşi gitmiş yerine nemrudun teki gelmişti.
“Ablamlar yemeğe gelmeyecek mi?” diye sordu annesine.
“Ev küçük, hava güzel olduğunda bahçede toplanırız, hem çoluk çocuk sesinden tadımız kaçar dediler.”
“Bunu niye çağırdılar ya?” diye sordu Buse’yi göstererek.
“O hiçbir yere gitmiyor. Yarın gidecek nereye giderse,” dedi kadın ve kızından çantayı aldı.
Buse oflayarak salona yöneldi. Tam o sırada Ceren’i gördü ve yapmacık bir şekilde gülümsedi.
“Hoş geldin yenge,” dedikten sonra salona geçti. Ceren olduğu yerde donup kalmıştı. Ferhat’ın koluna dokunmasıyla kendine geldi ve birlikte salona geçtiler.
“Hoş geldin kızım,” dedi Ferhat’ın babası. “Hoş buldum efendim,” diye yanıtladı Ceren. Ferhat’ın yanından ayrılmıyor, Buse’yle göz göze gelmemeye çalışıyordu. Buse’de gözlerini kıza dikmiş huzursuz ediyordu. Biraz sonra genç kız sofrayı hazırlamak için kalktı. Ceren de yardım etmek için arkasından gitti.
“Gerek yok, ben hallederim,” diye atıldı Buse.
“Ben, seninle aramızın iyi olmasını istiyorum,” diyen Ceren’e tuhaf bir bakış attı. Tabakları masaya yerleştirirken bir yandan da yemekleri ısıtıyordu. Alinazik kebabı, pilav, salata, yaprak sarması, kabak çiçeği dolması, sigara böreği, su böreği sofrada yok yoktu. Ceren tüm bunları görünce şaşırdı. Bu kadar yemeği nasıl yiyeceklerdi ki? Bunları yedikten sonra eve yürüyerek dönse yine hazmedemeyeceğini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PEMBE PANJURLU EV (TAMAMLANDI)
General FictionPembe Panjurlu Ev sarsıcı bir hikaye ve unutulmaz karakterleriyle okuyucularını derin duygusal bir yolculuğa çıkarıyor. Kitap, bir kadının evliliğindeki mutsuzluğunu ve kocasının ihanetini keşfetmesinin ardından başlayan trajik olayları anlatıyor. İ...