Sadece Aşktı Bölüm 1

39 3 0
                                    

Bölüm şarkısı: Sezen Aksu - Bende Yoluma Giderim


                     ****4 Yıl Sonra****

Hayatımızda bazı dönemler olurdu. Çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik, yaşlılık bunlar bilimsel dönemlerdi. Bir de benim yaşayarak öğrendiğim dönemler vardı. Masumluk, saflık, hayal dünyası ve gerçeğe dönüş.

Gerçekliği iliklerimde bile hissediyordum. Gerçekler artık bana mutluluk veriyordu. Atlatmış mıydım? Kesin bir cevabı yoktu, belki evetti belki hayırdı.

Kendime bir hayat kurmuştum geçmişimden kimsenin içinde olmadığı bir hayat. Yeterli parayı verince kendine sıfırdan mükemmel bir yaşam inşa edebiliyordun. Adım yine Eylül 'dü ama yaşadıklarım beni değiştirmişti. Üniversiteyi bitirmiştim. Bir kafe açmıştım. Evim vardı içini kendi ellerimle döşediğim. Kalbim vardı artık kimseye güvenmeyen.

Flörtlerim, sevgililerim olmuştu ama en uzunu kırk üç gün sürmüştü. Çocuk beni öpünce terk etmiştim. Ten temasına tahammülüm kalmamıştı. Diğerleri de hep iki üç günlük şeylerdi.

Düzeni oturtmuştum. Sabah kafeyi açıyor, çayı koyuyor ve mutfağa geçip kurabiyeler, poğaçalar, pastalar yapıyordum. Bir tane yardımcım vardı Melda. Beni tanımıyordu tanımasına gerekte yoktu. Gülümsüyordum, konuşuyordum ama gerçek ben değildim.

Hayatıma kimseyi almıyordum. Yalnızlık iyiydi zarar gördüğünde canını aşırı yakacak gücü kimse bulamıyordu. Değer verdiğin insanlar olmadığında kalbinde hiçbir darbeye hazırlıklı olmak zorunda kalmıyordu.

Akşam kafeyi kapatıp bazen bir bara, bazen meyhaneye bazen de tekelden içecek bir şeyler alıp evime gidiyordum. Bu dört yılın bana kattığı şey alkol dayanıklılığıydı. Akşam içip sabah bir şey olmamış gibi hayatıma devam edebiliyordum.

Evim stüdyo daireydi. Bir mutfak ve yatak odası. Arada duvar yok. Odanın yerleri saksıdaki canlı çiçeklerle dolu. Çoğu çiçek açmış, bazıları tomurcuk halinde bazıları da çürüyor.

Sabah evden çıktım ve günüm aynı düzende devam etti. Akşam saat on bir gibi tekele uğradım. Dört yıldır aynı tekelden alışveriş yapmama rağmen adamla hiç konuşmuyordum. Parayı ödediğimde adama bir baş selamı verdim ve bayiden çıktım. Sahilden yürüdüm gece deniz havasını soluya soluya evime gittim. Dudaklarımda cansız bir gülümseme vardı. Sabahtan beri çevreme saçtığım neşeli gülümsemelerden geriye kalan bu cansız dudak kıvrılmasıydı. Apartmanın önüne geldiğimde cebimden anahtarımı çıkardım, kapının kilidini açtım ve merdivenlerden çıktım. Evimin kapısını da açtığımda anahtarı mutfak tezgahına bıraktım ve ceketimi bile çıkarmadan çiçeklerin arasına koyduğum mindere oturdum. Yastıklara yaslandım.

Kapı çaldığında umursamadım. Her ayın üçünde bazı toplantılar daha doğrusu geçmiş hayatımın kirli işleri için davetiyeler alıyordum. Bunu onlar değil rakipleri gönderiyordu. Biliyordum.

Her yıl temmuzun yirmi birinde özel bir davet oluyordu. Her yıl davet ediliyordum. Hiçbirine gitmemiştim. Ne her ay olan toplantılara ne de her yıl temmuzda yapılan davete.

Hayatımı yaşayıp ölüp gidecektim işte fazladan olay yaşamaya ne gerek vardı. Çilehanemde gün dolduruyordum ben zaten.

Aradan on dakika geçtiğinde kalktım ve kapıya gittim. Kapıyı açtığımda her zamanki gibi bir zarf bekliyordum ama büyük bir kutu ve üstünde zarf vardı. Zarfı açtığımda içinden bir fotoğraf, davetiye ve küçük bir not çıktı.

Fotoğrafta unutmak istediğim yüzler vardı, hepsi mutluydu, gülümsüyorlardı. Benim hayatımın içine sıçtıktan sonra gülüyorlardı. Selim ırmağın elinden tutuyor ve onun gözlerine gülerek bakıyordu. Arkalarında ise annem ve kocası gülümseyerek ikisine bakıyordu. Selim ve ırmağın parmaklarından kırmızı kurdeleler sarkıyordu.

Ellerim titrerken fotoğrafı bıraktım ve davetiyeyi elime aldım. Baktım. Düğün davetiyesiydi.

SELİM & HAZAL

Bu mutlu günümüzde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyarız.


Davetiyeyi bıraktım ve küçük notu alıp okudum.

"Sen hayata küsmüşken onlar mutlu bir hayat sürecek hatta düğün yapacaklar. Onları birazda olsa rahatsız etmek seni iyi hissettirir diye düşündük. Bu kıyafet sana hediyemiz düğünde giy lütfen."

Kutuyu üstündekilerle beraber içeri aldım. Kapıyı ayağımla kapattım ve kutuyu yere bıraktım. Fotoğrafı alarak mindere gittim ve yeniden oturdum. Bir elimde bira diğer elimde nişan fotoğrafı ağzımda acı bir tebessüm, gözlerimde pişmanlığın doluluğu vardı.

Selim bana hiç böyle mutlulukla bakmış mıydı? Hatırlamıyordum.

Kalbim acı içinde her şeyi reddederken ben kendimden bile saklanmıştım.

Onlar hayatlarına bir şey olmamış gibi devam edebilirken ben ne yapmıştım.

Ben öylece sadece nefes almaya odaklanmıştım. Sadece hayatta kalsam yeterli olur demiştim.

Gözlerimi yumdum ne yapmam gerekiyordu. Öylece yaşamıma devam mı etmeliydim, ölene kadar olan günlerimi doldurmaya devam mı etmeliydim yoksa o düğüne gidip bi farklılık mı yaratsaydım?

Gözlerimi açtım. Değişikliğin kimseye zararı olmazdı.

Sadece düğünde görünecektim ve sonrasında gelip günlerimi doldurmaya devam ederdim.

Ne kaybederdim ki? Kaybedecek bir şeyim kalmamıştı.

O düğüne gidecektim.

Sadece SakarlıktıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin