Bölüm 46: Sonun Başlangıcı (Final)

52 3 0
                                    


Eve geldiğimizde karnıma bir ağrı girmişti. Ellerim karnıma giderken midem de bulanmaya başlamıştı. Selim kapıyı açarken gülümsemeye çalışıyordum yüzümün çarpıldığında emindim fakat Selim bunu farketmemiş görünüyordu. İçeri girdiğimizde annem ve Selim 'in babası gergin bir bekleyiş içindeydi. Oturduğumuzda Selim'le babası tartışmaya başlamıştı ama söylediklerini işitsem bile anlamlandıramıyordum.

Ayağa kalktığımda bütün sinirli bakışlar bana döndü. 

"Lavaboya gitmem gerekiyor" dedim ve üst kata çıktım. 

Lavaboya girer girmez içimdeki her şeyi çıkarmıştım. Kusmak rahatlatsa bile soğuk soğuk terlemem bir sorun olacağını haber verir gibiydi. 

Merdivenlerden indiğimde son basamakteyken kulağıma çarpan cümleler iki büklüm olmamı sağladı.

"Onu sevdiğime inandı, benim için her şeyi yapacak durumda şu an dövüşe çıkmayı da kabul etti."

On altı sözcük bir araya gelerek bir insanın hayatını nasıl kabusa çevirirdi! Bu sözcükler  nasıl sevdiğim, evlendiğim adamın dudaklarından dökülürdü. İlklerimin kaşifi, kendimi sorgusuz sualsiz kollarına bıraktığım en önemlisi sonsuz güven duyduğum birinin bunları söylemesi nasıl mümkün olabilirdi?

Annemin sesini duydum

"Babasına çekmiş salak işte sen onu bırak Irmak 'la konuş evliliğinizin oyun olduğunu bilse bile üzülüyor."

İçeriye girip her şeyi kırıp dökmek istesem bile bunları yapsam sonucu ne olurdu? Elime ne geçerdi? Duygularımı umursamayan bu insanlar bana ne yapardı? 

Sessizce üç merdiven basamağını çıkıp gürültüyle aşağıya iniyormuş gibi yaptım. İçimden tekrar ediyordum

"Sakin ol, sakin ol, sakin ol, bir şey belli etme sakin ol"

Hafifçe gülümsemeye çalıştım

rahatsızlandım biraz izninizle yukarı çıkıp uyuyacağım 

Aşırı naziktim umarım garip bulmazlardı. Suratlarında mimik oynamazsan yılın oyuncusu Selim yanıma gelip ellerimi avuçlarına hapsetti.

—Yanına gelmemi ister misin? Hasta mısın, hastaneye gidelim mi?

Başımı sağa sola oynattım.

—gerek yok uyuyunca geçer 

Dedim ve yukarıya odama çıktım. 

Eşyalarıma dokunmamışlardı. Okula giderken kullandığım sırt çantama en eski kıyafetlerimi doldurdum. Kapıya kulak kabarttım birine yakalanmak istediğim son şeydi. Benim için önemli şeyleri hızlıca çantaya atarken odanın camından nasıl kaçacağımı hesaplıyordum. 

Yatak çarşafını yatağın ayağına bağladım dolaptan yedek çarşafları çıkarıp üçüncünü ekledim. Çarşafları camdan sarkıtmasan önce kapıyı gıytararak gelen giden var mı diye baktım. 

Kimse yoktu. Camdan sarkarak aşağıyı kontrol ettim herhangi bir camdan görülme ihtimalim var mı diye. Sıkıntı yoktu. Çarşafları hızlıca camdan attım ve yükseklik korkuma rağmen o an gelen cesaretle saniyeler içinde bahçeye inmiştim. Duvardan gizlice atladım ve koşarak araba bulabileceğim bir caddeye çıkmaya çalıştım. 

Otogara geldiğimde etrafımda dönerek gülümsedim. 


Bu şehir, bu güzel şehir, İzmir beni sevmemişti.


Sessizce veda ettim çocukluğuma.


Kendimce hoşçakal dedim masumluğuma.


Ve gittim.



Lisede yazmaya başladığım biricik masum hikayeme çocuksu hayallerime burada bir nokta koyuyorum  umudum ikinci kitaba başlamak. Büyüyen Ezgi ve büyüyen Eylül 'le bu hikayenin devamını görmek istiyorum. Eylül benim çocukluğum, masumluğum, ergenliğim. Onunla büyüdüm ben. Bu bir veda değil güzel bir sonun başlangıcı. Sizleri seviyorum ama en çok seni Eylül, en çok seni

Sadece SakarlıktıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin