6

1.6K 98 15
                                    


Makarnayı, hayatımda daha önce görmemişim gibi ağzıma tıkıştırırken gözlerim masada, hemen karşımda oturan vaftiz abim Mert'le buluştu. Ağzımdan sarkan makarnalarla donup kaldım. Suratından iğrenti, anlayış, sonra da kabullenme geçti ve kafasını salladı. Ben de kafamı sallayıp makarnamın kalanını yuttum.

Uzun ve yorucu bir matematik dersinin ardından yemekhanede oturmuş tıkınıyorduk. Masamız oldukça kalabalıktı. Mert, Selim, Tuğrul üç tarafımda oturuyordu, çok geçmeden ikizler ve Uğur da bize katılmıştı. Az sonra da tepsisiyle Alp çıkageldi. Bana ve ağzıma yeni tıktığım makarnalara bakıp sırıttıktan sonra yanıma oturdu.

"Saçmalama lan tabii ki gelmiş geçmiş en iyi kahraman o değil..." Selim hararetli hararetli Tuğrul'la tartışıyordu.

"Kafayı mı yedin bizim adam karınca gibi ezer onu." Tuğrul kollarını kavuşturmuş ve savunma moduna geçmişti.

"Tuğrul'a katılıyorum," dedim omuz silkerek. Selim dünyanın en büyük ihanetine uğramış gibi baktı yüzüme. Alp de bana hak verince Selim tüm sevdikleri tarafından sırtından bıçaklanmış gibi triplere girdi. Sınıfımızın deli ikizleri Aydın'la Ayhan yine didişecek bir şey bulmuş bağrışıyorlardı.

Yıldız erkek lisesinde sıradan bir gündü.

Sıradanlık buralarda uzun sürmezdi tabii.

Çiçekli parfümüme doğru uçuşan arıyı görüp donup kalmamla, gelip tam burnumun üstüne konması bir oldu. Herkes şok içerisinde bana dönerken tiz bir çığlık atıp kollarımı çılgınca havada salladım. Arı kenara doğru uçmuştu uçmasına ama ben o panikle önümdeki tepsiyi ve içeceği üstüme devirmiş, ona ayrı bir çığlık atıp sandalyeden geriye kayarak yere kapaklanmıştım.

"Sen biricik Devrim'imize ne hakla?" Acıyan popomla yerde otururken Tuğrul'un ve Selim'in kahraman edasıyla masaya çıkmasını, arıyla kavga etmesini ve onu kovalamasını izledim. Bir an sonra masadaki herkes kalkıp yanıma gelmiş beni yerden kaldırıyordu. Bir kolumu Mert, diğer kolumu Alp tutuyordu. Hepimiz, havaya fırlayıp dökülen içecekler yüzünden sırılsıklam olmuştuk, saçımdan aşağı damlalar akıyordu. Saçımdaki meyve suyunu sıkmaya çalışarak eğildiğimde, bir iki metre ötede, elinde bir kâğıt tomarıyla dikilen Poyraz'ı fark ettim.

Neden dikilmiş bize baktığını anlamaya çalışırken, yanağıma serin bir el dokununca hızla soluma döndüm. "Cidden çok sakarsın Devrim," diye mırıldanıp gülümsedi Alp yanağıma yapışan bir şeyleri almak için parmağını yüzümde dolaştırırken. Serin parmaklarının dokunuşu yüzünden bir ürperme hissettiğim anda, masaya ağır bir şeyin patlarcasına inmesiyle hepimiz havaya sıçradık, kolumu tutan eller çekildi. "Fizik hocası seni çağırıyor, şunları da dolduracakmışsın. Son teslim tarihi dört gün sonra ve sen daha ödevi bile almamışsın," dedi Poyraz buz tutmuş gözlerle bana bakarak. Bakışları öylesine karanlık, öylesine soğuktu ki ruhum üşüdü, titredi. Ses tonuna beni olduğum yerde öldürebilecekmiş gibi bir kabalık ve asilik hâkimdi.

"Sonra giderim yanına," dedim onun tersliğine denk bir aksilikle.

"Seni bekleyecek hali yok ya?" Şaka gibiydi, benden tüm varlığıyla nefret ediyordu öyle değil mi? Öyle soğuk, öyle aşağılayıcı, öyle küçük düşürücüydü ki... Ne hakkı vardı bunca gereksiz duyguyu bana yansıtmaya? Bunları hak eden kendisiyken hem de? Ah, eski dostum öfke yine gelip bedenime yerleşmiş ve şakaklarımda zonklamaya başlamıştı.

"Beni yanına çağıran o, beklemek zorunda değil mi?" Tıslarcasına konuştum.

"Hemen dedi salak kız," dedi Poyraz bana doğru bir adım atarak.

DEVRİM 2 - GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin