Arabanın içinde beklerken, ne yaptığımıza dair hiçbir fikrim yoktu. Poyraz, Tan ve Metin hastanenin girişine park edilmiş siyah cipimize yaslanmış, sigara içiyordu.
Ege hemen solumda, kendi çapında yayılmış rahat rahat kapüşonunun ipiyle oynuyordu. Hande sağ tarafımdaydı, Poyraz'ın ona yol boyunca olan soğukluğundan öyle etkilenmişti ki, doğru düzgün sesi çıkmıyordu ve sıfır enerjisi varmış gibiydi. İpek ön koltukta, oğlanların onu almadan bir şeyler yaptığına sinirlenmiş ve sanki bu fikri ben önermişim gibi, bana kötü kötü bakmakla meşguldü.
'Bir gün gözün bozulacak Erkek Fatma,' dedi midemde yaşayan küçük Devrim. Midemi yumruklayarak sesi bastırdım.
Oğlanların arabanın üstüne yaslanarak bindirdiği ağırlığın kalktığını hissettiğimde kafamı o tarafa çevirdim. Önde Poyraz, sağında Tan ve solunda Metin, yavaş adımlarla arabasına doğru ilerleyen doktorun yanına gidiyorlardı. İçimde fokurdayan deli meraka her zamanki gibi karşı koyamayarak, Ege'nin üstünden atlayıp arabanın kapısını açtım. "Poyraz kimsenin gelmemesini söyledi!" dedi İpek sert bir sesle.
"Bana uzaylı bir ayı olduğumu da söylemişti ama gördüğün gibi değilim," dedim İpek'e, şey, birisi burnuma peçete sokuyormuş da hapşırmak üzereymişim gibi bir ifadeyle bakarak.
İpek bana, olmadığına emin misin, diye bağıran bir surat ifadesiyle bakınca gözlerimi devirip nefesimi verdim ve arabadan indim. Çok uzaklaşmamış olan oğlanların arkasından giderken, neredeyse hiç ses çıkarmıyordum. Tamamen hayalet gibiydim. Aslında bu işte bayağı ustalaşmıştım. Gururlanarak Ajan Miss Devrim'in geri döndüğünü düşündüm.
"Devrim arabaya," diyen Poyraz'ın sesini duyunca olduğum yerde sıçradım. Hiçbir şeyim geri dönmemişti belli ki.
Hiç olamamıştı çünkü.
"Arkanda gözlerin var!" diye bağırdım arkasından şaşkınlıkla. Belki bir çeşit büyücüydü. Veya uzaylı. Evet evet, muhtemelen uzaylıydı.
"Hayır, o arabadan inecek tek akıllı sensin," dedi bana bakmadan. Tan'ın her zamanki gibi sırıtan suratı bana dönünce sinirlerim iyice bozularak peşlerinden devam ettim. Poyraz, arabasına doğru giden doktora çok yaklaşmışken durdu. Kafasını kaldırıp gözlerini kıstı ve hastane binasına baktı. Büyük bir hastaneydi. Telefonunu çıkarıp hızlı aramadaki üçüncü numarayı tuşladı. "İpek. Kameralar," diye mırıldandı.
"Tamam Yüzbaşı." Cümlesinin geldiğini duymuş gibi hissederken midemdeki Devrim, 'Timim yizbişi,' diye uğraşmaya başlamıştı bile.
Poyraz hastanenin kameralarının devre dışı kalmasını beklediği on saniyenin sonunda tekrar doktora yöneldi. Poyraz yukarı doğru giderken, Metin'le Tan adamın üstüne yürüdü. Doktor bir şekilde tehlike hissetmiş olmalı ki arabasına değil Poyraz'ın arka taraftan dolanarak gittiği, gidebileceği tek yön olan hastanenin arka bahçesine doğru yürümeye başladı. Bu doğal bir tepkiydi. Aynı zamanda bir o kadar da tuzaktı. Poyraz'ın olayı buydu işte, insanın doğasını kendisine karşı kullanmak.
Metin'le Tan'ın arkasından hızlı adımlarına yetişmeye çalışarak yürüdüm. Panikle neredeyse koşturan doktoru bir süre daha izledikten sonra hastanenin arka bahçesine gelmiştik. Adam arka kapıdan hastaneye girebileceğini düşünerek rahatlarken, bir anda binanın diğer tarafından Poyraz çıktı ve üçü adamı ortalarına aldılar.
Poyraz silahını çıkarıp elinde tuttuğunda adam korkuyla irkildi. "Ne istiyorsunuz benden?" diye bağırdığında, Metin eliyle ağzını kapattı. Yer yer saçları dökülmüş ve ağarmış, ufak tefek biriydi. Arkasında durmuş onu tutan Metin ise adamı tek lokmada yiyebilecek gibi görünen, iri kıyım bir gençti. Yan yanayken komik görünüyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM 2 - GÖLGE
Teen FictionBirkaç yanlış tercihin ve amansız bir adama aşık olmanın hayatını ne kadar değiştireceğini bilmiyordu Devrim. Ölümün kıyısında dolanmak, içindeki sızıya göğüs germekten daha kolaydı. Peki ya zihninde dolanan gölgeler bir insan formunu aldığında, kay...