Poyraz, Ege'yi fırlatırcasına arabanın arkasına, bagajla koltukların arasında kalmış küçük boşluğa ittirdi. Orada sadece bozulmuş bir hoparlör vardı. "Onun üstüne otur ve sakın ama sakın sesini çıkarma," dedi sinirle. Ege nefretle ona baktıysa da şansını fazla zorlamayıp sessizce yerine oturdu.
Öne yürüyüp yolcu koltuğuna oturdum. Poyraz sürücü koltuğuna geçti. Metin, İpek ve Hande de arkada oturuyordu. Hande dünyayı umursamayan bir rahatlıkla sağlam bir uykudaydı hâlâ.
Poyraz anahtarı takıp arabayı çalıştırarak yola çıktı. Arabayı kusursuz bir uyumla sürerken bana yandan bir bakış attı.
"Kemerini tak," diye buyurdu omzunun üstünden.
Ona dönüp kenarda kendi halinde sallanan kemerine baktım ve gözlerimi devirdim. "İyi de sen de takmamışsın."
Poyraz nefesini verdikten sonra direksiyonu bıraktı ve üzerimden uzanıp kemerimi taktı. Geri çekilirken tam yüzümün önünde durup gülümsedi ve her zamanki gibi kalbimin hızlanmasına sebep oldu.
Direksiyonu tutmadığı için arabayı bir yere çarpacağından korksam da araba dümdüz gidiyordu. Poyraz yavaşça önümden çekildi ve direksiyonu tuttu. O böyleydi işte, son sürat giden bir arabada direksiyonu bırakabilecek kadar rahattı. Rahatlığının asıl kaynağı ise o direksiyonu yeniden tutabileceğine dair güveniydi.
Gözlerimi dikiz aynasına kaldırıp ortama benden bile daha yabancı duran Ege'ye baktım. "Gelmesine izin vermezsin sanıyordum," diye mırıldandım aniden gelen iç çekme isteğime mani olamadan.
Poyraz mavi gözlerini yoldan ayırmadan, "Vermedim," dedi.
"Ha?"
"Geldiğine pişman olacak," deyip kendi çapında kötü karakter gülüşleri atarak bir miktar eğlendi.
Gözümü dahi kırpmadan ona baktığımın farkında olsa da kendi kendine eğlenmeye devam ediyordu. "Soruları olan bir uzaylısın, gezegenine dön," dedim ve gözlerimi devirdim.
"Sen de ayıdan bozmasın." Dudaklarımı zorlayan bir tebessüm yüzümde kendine yer buldu.
Derin bir nefes alıp önüme döndüm ve radyoyu kurcalayıp sevdiğim bir kanalı açtım. Bir süre oturduğum yerde debelendikten sonra yapacak bir şey bulamayıp karıştırmak için torpidodan Poyraz'ın cüzdanını aldım, açtığım gibi de bir şok bedenimi sardı. Farklı isimlerde kimlikler, farklı isimlerde kredi kartları, ciddi bir miktar, sıkış tıkış içeri sokulmuş nakit para... Cüzdanı sakince yerine koydum.
Otobana girmemize 10-15 dakika kala, trafikten dolayı beklerken Poyraz bir şey fark etti. Gözleri dikiz aynasından, iki araba sağımızda ve arkada olan arabaya kilitlenmişti. Ondaki değişimi fark ederek arkamı dönüp odaklandığı arabayı inceledim. Neyin tuhaf olduğunu anlayamamıştım, trafiğin akışındaki her şey bana oldukça sıradan görünüyordu. "İpek," dedi Poyraz alarm veren bir sesle. Arka koltukta gözlerini kapatmış müzik dinleyen İpek, sanki oğlana özel üçüncü bir kulağı varmış gibi aniden doğrulup, kulaklıklarını çıkararak merakla baktı liderine.
"Şu siyah araba," dedi kafasıyla hafifçe o yöne işaret ederek.
Kız hiçbir soru sormadı, sadece kafasını yukarı aşağı salladı ve çantasından hızla bir tablet çıkarıp ekrana bazı kodlar girmeye başladı. Bu sırada yeşil yanmış, trafik açılmıştı ama Poyraz arabayı oldukça temkinli ve yavaş bir şekilde sürüyordu. Takip edilip edilmediğinden emin olmak için kendini yem olarak ortaya atıyor gibiydi, haklıydı da. Bir süre daha izledikten sonra, Poyraz'ın kasti yaptığı her harekete uyum sağlayan siyah arabanın bizi takip ettiğine tamamen emin olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM 2 - GÖLGE
Teen FictionBirkaç yanlış tercihin ve amansız bir adama aşık olmanın hayatını ne kadar değiştireceğini bilmiyordu Devrim. Ölümün kıyısında dolanmak, içindeki sızıya göğüs germekten daha kolaydı. Peki ya zihninde dolanan gölgeler bir insan formunu aldığında, kay...