"Burası," dedi Poyraz iki arkadaşına. Üç genç ağaçların içinde yan yana durup, Şeref Merih'in karargâhına baktılar.
"Yıllardır yaptıklarının cezasını sonunda ödeyecek demek?" Metin, eldivenli eliyle önündeki yaprakları çekti. Omzuna asılı keskin nişancı tüfeğini eline aldı ve tek gözünü kısarak silahın üstündeki dürbünle karargâha baktı. Yer üstünde tek katı olan ve bakınca masum bir kulübeye benzeyen karargâh, öğrendiklerine göre çoğunlukla yeraltına kurulmuştu. Aşağıda en az iki üç kat daha olduğunu biliyorlardı.
Hiç boyanmamış, gri haldeki yapı yer yer dökülmüştü. Kapının önünde iki ağır silahlı nöbetçi vardı.
"Ödeyecek," dedi Poyraz. Bütün planı kafasındaydı, şu an henüz planının birinci adımını hayata geçirebildiği için duyguları pek hissetmeyen bünyesinde hafif bir heyecan vardı. "Daha tam bir gün bile dolmadan, daha ne olduğunu bile anlayamadan, yaptığı her şeyi ödeyecek."
Şeref Merih, eskiden Ömer Baba'nın adamı olan ve Poyraz'ın, Hande'nin, Metin'in ailelerine yapılandan sorumlu olan projeyi başlatan adamdı. Metin'in ailesini kaybetmesinde doğrudan parmağı bulunuyordu. Daha sonraları Ömer Baba ile bozuşmuş, ondan ayrılıp korkusundan Samsun'a kaçmış ve burada çevre yaparak büyümüştü. Yıllardır Ömer Baba ile pek çok sorun yaşamışlardı. Dolayısıyla Poyraz'la da.
"Bu zamana kadar bu adamdan bahsetmediğinize inanamıyorum. Herif burnumun dibindeydi. Hatta geçen seneki kaçakçılık olayına karıştığından adım gibi eminim." Tan ters ters onlara baktı. "Tan kim ki zaten?" dedi ellerini beline koyarak. Poyraz'ın sesini taklit etti. "Hadi şu turuncu saçlı herife baş düşmanlarımızdan birini bir yıl sonra görüşünce anlatalım."
Poyraz gülerek ona baktı. "Pek de sohbet konusu sayılmaz, ha?"
Tan kafasını iki yana sallarken nefesini verdi. "Sayılmaz.""Pekâlâ Metin." Poyraz elini arkadaşının omzuna koyup destek verircesine sıktı. "Planı biliyorsun?"
"Tabii ki Yüzbaşı." Metin yaramazca sırıtarak omzundaki silahı düzeltti. Silah ona yakışmıyordu, güçlü yapısıyla birebir dövüş için mükemmeldi.
"Küçük çocukları ailesiz bırakmanın intikamını alalım artık," dedi Poyraz saçları uçuşarak. "Git." Metin'i omzundan tutarak ittirdi. Metin ormanın içinde tıpkı bir hayalet gibi, doğru yerlere basarak ve hiç ses çıkarmadan uzaklaştı.
Poyraz telefonunu çıkarıp hızlı aramadan İpek'i tuşladı. "Hazır. Unutma," dedi. "Sadece on saniyeliğine kameralar gidecek. Daha fazlası şüphe çeker. İşaretimle." İpek onayladığında telefonunu kapatıp tekrar güvenli bir yere koydu.
Çoğu zaman olduğu gibi bütün senaryoları ve olasılıkları hızla düşündü. Metin'in hangi hızda koştuğunu, kaç metre koşacağını, kaç saniyede adamları indirebileceğini hesapladı. Silahının dürbünüyle kapıda duran nöbetçilere baktı, Metin daha ortalıkta bile gözükmüyordu ama Poyraz hesaplarına güvenerek saatindeki kırmızı düğmeye bastı. Bu, tehlikede olduklarında birbirlerine sinyal gönderebilmeleri için İpek'in eklediği bir şeydi. Şu an içinse işaret.
"10... 9..." Poyraz sessizce saymaya ve mercekten izlemeye başladı. "8..." dediğinde Metin ortaya çıkıp adamlardan birini yakaladı ve kafasını sertçe duvara vurdu. "7..." Diğer adam üstüne atıldığında silahının arkasıyla ona sertçe vurup, kafasını tuttuğu adamın karnına dizini geçirdi. "5..." İki baygın adamı da üniformalarından yakalayıp iki tarafında tutarak kendine yakışır bir güçle hızla ormanlık alana sürüklemeye başladı. "3...2..." Yerde sürünen adamların botları çalıların içinde görünmez oldu. "1..." Kameralar tekrar aktive olduğunda, ne kapıda koruma vardı ne de yağan yağmurun kamufle ettiği toprakta boğuşma izi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM 2 - GÖLGE
Teen FictionBirkaç yanlış tercihin ve amansız bir adama aşık olmanın hayatını ne kadar değiştireceğini bilmiyordu Devrim. Ölümün kıyısında dolanmak, içindeki sızıya göğüs germekten daha kolaydı. Peki ya zihninde dolanan gölgeler bir insan formunu aldığında, kay...