21

986 62 9
                                    


"Gelme, git! Planı tehlikeye atma!" diye bağırdı Poyraz uzaktan bize doğru yönelen Metin'i görünce. Sesindeki emrin netliği elle tutulabilirdi. Metin kendisine küfredilmiş gibi bakıp istemeyerek kamyona geri döndü. Daha sonra toprakta dönen tekerleklerin sesini duydum ve farlar yolu aydınlatırken arabanın uzaklaşmasını izledim. Ege ortalıkta görünmüyordu ve Metin'in yanında olması için dua etmiştim.

İki adamdan bir tanesi hayvansı bir saldırganlıkla üstüme atılınca kanıma pompalanan adrenalinle, "Aaa," diye savaşçı çığlığı atarak dönüp saçlarımı kavrayan elini ısırdım. Adam elini tutarak geri çekilirken Poyraz beni direkt arkasına almıştı. Başım döndüğü için neredeyse bayılacak gibi hissederek ona sıkı sıkı tutundum.

"Sen kimsin lan?" dedi diğeri, sürekli bir öne bir arkaya hareket ediyor, etrafımızda dönüyordu. Poyraz silahını tuttuğu elini ileri doğrultmuş, diğerini de arkasına almış, beni sırtına yaslayarak koruyucu bir şekilde tutuyordu. Buz gibi havada esen rüzgâr ikimizin de saçlarını ve kıyafetlerini uçuşturuyordu.

"Üniformayı nereden buldun?" dedi adam sesi karanlığa dağılıp havada buhar olurken. İkisi de aynı lacivert üniformayı giyiyordu. Etrafımızda hafif bir ritimle dönerken sinirden kuduruyordu adam. Burun delikleri büyümüş, sabahın üçünde etrafta olan çok az ışıktan gördüğüm kadarıyla gözleri kocaman olmuştu ve titriyordu. Ne olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ama bu adamları epeyce sinirlendirdikleri ortadaydı. "Bizi bayıltıp ormana atan çocuk senin elemanın değil mi?"

Poyraz'ın, beni korurcasına önümde duran, sırtına ve ay ışığının vurduğu siyah saçlarının arkasına tuhaf tuhaf baktım. Ne işler çevirmişti yine? Neden insanları bayıltıp ormana atmıştı? Diğer insanlar da hayatlarındaki kişiyi merak edip yanına gidince böyle şeylerle karşılaşıyor muydu acaba? Cevap hayırdı muhtemelen.

Ne yaptığını tam göremesem de sırtına yaslanmış halde olduğum için kaslarının gerildiğini hissettim ve tetiği çektiğini duydum. Oysa kulağıma gelen tek ses, acınası şekilde kısık çıkan bir klik sesiydi. Sanki yeni doğmuş, gözleri açılmamış bir kedinin miyavlama çabası kadar etkisizdi. Poyraz tekrar tetiği çekti ve tekrar aynı ses duyuldu.

Neden Poyraz'ın tabancası çalışmıyordu? Şöyle bir durumun içerisindeyken, tabancasının bozulması nasıl bir şanssızlık eseriydi acaba?

Adamlardan biri, "Sandığın kadar zeki değilsin ha?" deyip kahkaha atarak Poyraz'ın üstüne atılırken dudaklarımı ısırdım. Diğeri de hızla bana yaklaşmaya çalışıyordu.

Poyraz hızlı ve keskin bir refleksle göz ucuyla adamın bana yaklaştığını fark etti ve beni omzumdan sertçe ittirdi. Kollarımı havada deli gibi sallayıp düşmemeye çalışarak geriledim. Botlarım yerdeki bir oyuntuya takıldığında arkaya doğru savrulup sırtımı kamyonun arkasına çarptım. Çarpmamın etkisiyle kamyonun arka kapılarından bir tanesi, doğru düzgün takamadığım kilit yüzünden açıldı ve bir el dışarı fırladı, hasta görünen halsiz bir kadın kendini dışarı çekmeye başladı.

Gözlerim kocaman açılırken panikle önüme bakakaldım. Gördüğüm görüntü bir saniye için gerçek dışı gelmişti. Sonra hemen kendime geldim ve kendimi kadının elinin üstüne doğru attım. "Yo yoyoyoyo!" Yerde yatan kadını ittirerek içeri sokmaya çalışırken, çocuklardan bir tanesi kadının sırtına çıkıp yukarı tırmandı. Üstüme atlayıp ellerini saçlarıma doladı ve saçlarımı kuvvetle çekti.

"Aaaaah." Çığlık atarak geri çekilmeye çalıştıkça, küçük oğlan daha da yapışmıştı saçlarıma. Kamyonun içerisinden gürültüler duyulmaya ve meraklı bakışlar görülmeye başlamıştı. Kapıyı acilen kapatmazsam ve oldukça kalabalık görünen bu insan grubu dışarı çıkarsa, onların içerisinde ekmek arası sucuk kadar çaresiz kalacağım kesindi.

DEVRİM 2 - GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin