Bacağını huzursuzca sallayan Poyraz, "Daha yavaş giyinmeniz mümkün mü beyler?" dedi ellerini beline koyup arkadaşlarına bakarak. Tan daha üniformanın lacivert gömleğinin kolunu çıplak tenine yeni geçirmişti, Metin ise son otuz saniyedir üniformanın ilginç kemerini bağlamaya çalışıyordu. Onların aksine Poyraz, üstünü ışık hızında değiştirmiş, tepelerinde direk gibi dikilerek onlara bakıyordu.
"Acele et. Hadi. Birisi gelirse bittik." Metin, Tan'a kaşlarını çatarak baktı.
"Tamam be," diye mırıldandı turuncu saçlı çocuk gömleğinin düğmelerini hızla iliklemeye çalışarak. Ceketin tek kolunu geçirmiş gömleğini ilikliyordu. "Neyim ben Flash mı? Giyiyorum işte."
Şeref Merih'in karargâhının kurulduğu ormanlık alanda, çalıların içindeydiler. Metin daha önce indirdiği iki adamı da buraya sürüklemişti. Baygın adamları bir ağacın etrafına dizmişlerdi. Yanlarına orada sarhoş olup sızmış izlenimi verecek kadar alkol şişesi bırakmışlardı. Tan hepsine zihinlerini alt üst edecek bir ilaç vermişti. Böylece birkaç saat daha uyanmayacakları ve uyanınca muhtemelen pek bir şey hatırlamayacakları kesinleşmişti. Adamları yine de çalıların arasına iyice gizlemişlerdi.
Nihayet ikisi de giyinmeyi başarınca, "Sonunda," diye mırıldanan Poyraz onları enselerinden tutarak önüne ittirdi ve çalılardan karargâha doğru yürümeye başladılar. Şimdi üç kişinin yavaş yavaş söndürdüğü yangına bakarken Tan gülerek ıslık çaldı. "Güzel yangındı valla. Film falan mı çeksek buna? Alevler içerisindeki oğlanlar... Efsane film olmaz mı?" dedi gülen bir ifadeyle bakarak.
"Alevler içerisindeki geri zekâlı desene sen ona," dedi Metin omzuyla oğlanın omzuna vurarak gülerken. Sessizce attığı kahkahayla bütün bedeni sarsılmıştı. "Başrolde de sen oynarsın."
"Saçın da zırtapoz kırmızısı zaten." Poyraz önünde ki çalıları çekip bir adım üstüne diğerini atarken gülümsedi.
"Çok komik ağzına sıçtıklarım," dedi Tan onlara ikisinden de nefret ediyormuş gibi bakarak. Metin de Poyraz da güldü.
Ağaçların korumasından çıkıp açıklığa geldiklerinde, üçü de ciddileşti. Duruşlarını dikleştirip ortama uyum sağlamaya çalıştılar. Metin'in biraz gerilmiş olduğu görülebiliyordu. Rahat görünmeye özen göstererek yangını tamamen söndürmüş iki elemanın yanına gittiler.
"Kimseyi bulamadım," dedi Poyraz, tok ve kendinden emin bir sesle.
"Ağaçlara doğru gittiler işte." Adam botunun altıyla yerde kalan külleri eziyordu.
"Orada kimse yok." Metin ağırlığını bir bacağından diğerine vererek konuştu.
"O tarafa giderken gördük en son," dedi Adam şüpheli bir sesle. Sonra kafasını kaldırıp tek gözünü kısarak onlara baktı. "Siz kimsiniz bu arada?" Soğuk rüzgâr herkesin saçlarını uçururken, oğlanların içerisinde de soğuk yeller esmişti. Eğer birisi yabancı olduklarını fark ederse, planları sekteye uğrayacaktı.
"Biz..." Metin'in kekelemeye başlayacağını hisseden Poyraz hızlıca düşünerek etrafına bakındı.
"Yeni elemanlar," dedi rahatça gülümseyerek. Gerçek anlamda gergin olduğunun söylenebileceği çok nadir zamanlarda bile rahat olmak, en azından rahat durmak Poyraz'ın en iyi becerdiği şeydi. Saklanması gereken bir duygu varsa, kimse ondan iyi saklayamazdı.
Diğer adam dikkatle onlara bakıp etraflarında turlarken konuştu. "Ben sizi daha önce hiç görmedim?" Sesindeki şüphe oynadıkları role bıçak gibi saplanıyordu.
Poyraz'ın eli beline gidip silahının arkasını sıkıca kavradı, vücudundaki tüm hücreler harekete geçmiş gibiydi. Metin'in bütün kasları gerilmiş, atağa hazır bekliyordu. Adam Tan'ın önünde dikilip uzun oğlana baktı. Tan ellerini önünde kilitlemiş sert bir şekilde adama bakıyordu. İfadesiz suratı hiçbir şey belli etmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM 2 - GÖLGE
Genç KurguBirkaç yanlış tercihin ve amansız bir adama aşık olmanın hayatını ne kadar değiştireceğini bilmiyordu Devrim. Ölümün kıyısında dolanmak, içindeki sızıya göğüs germekten daha kolaydı. Peki ya zihninde dolanan gölgeler bir insan formunu aldığında, kay...