Elimdeki simidin bir parçasını ağır ağır ağzıma götürürken, pencerenin önünde duran güvercinle bakışıyordum. Son beş dakikadır gözlerimizi kırpmadan birbirimize bakıyorduk. En sonunda bakışma yarışmasını kazanamayacağımı fark edip gözlerimi kırptım ve simidi yuttum.
"Açım koca göbekli. Beni yargılama," dedim her hareketimi kıpırdamadan izleyen yaratığa.
Gözleri sanki boynuma odaklanmış gibiydi. Yavaş yavaş kafamı indirip boynuma baktım ve gözlerimi tekrar ona diktim. "Boynumda güvercin kolyesi olması aramızdaki ilişkiyi değiştirmez."
Bir anda otelin koridorundan bağırışlar yükselmeye başladı. Olduğum yerde sıçrarken Metin ve Hande'nin sesleri odama kadar geliyordu. Kalan simidi güvercine doğru fırlatıp, "Şanslı günündesin yağ tulumu," diye mırıldandım ve ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğim gibi koridora fırladım. İlk gördüğüm şey şaşkın bir şekilde etrafına bakınan Ege olmuştu, bana sorduğu soruyu bile duyamadan çocuğu bileğinden kavrayıp koridoru ışık hızında geçtim.
Sesleri artık koridordan değil biraz daha uzaktan geliyordu, bacaklarıma abanıp hızlı bir koşu gerçekleştirdikten sonra onları tam asansöre binerken gördüm. O tarafa doğru koşturarak asansörün kapısı kapanmak üzereyken kendimi zar zor içeri attım.
"Sorun ne?" dedim nefes nefese. Metin ve Hande birbirlerine baktılar ve sonra ikisi de bana döndü. Hande'nin altında uyurken giydiği eşofman vardı ve Metin üzerine mont bile almamıştı, alelacele çıktıkları belliydi. Metin'in belinin üstünde, alışık olduğum silah kabartısı görülüyordu. Bilmeyen birisi asla fark etmezdi. Poyraz da Metin de fazla bol olan sweat'lerinin altından özel bir kemer bağlar ve silahlarını genelde orada taşırlardı.
"Odanda bekle Devrim," dedi Metin bana karşı takındığı koruyucu sayılabilecek tavrıyla.
"Bu sözleri ne kadar sık duyduğumu bir bilsen," diye mırıldandım.
"Önemli bir mesele var, lütfen burada kal," dedi Hande endişeli olsa da kibarlığından ödün vermeyerek.
'Bu kadar kibarını duymamıştık,' dedi minik Devrim midemde yuvarlanarak.
Asansör durdu ve Metin neredeyse uçarak koşmaya başladı, Hande de onu takip etti. Derin bir nefes alıp bütün paytaklığımla peşlerinden koşturdum. Onlar kadar hızlı olamadığım için yanlarına biraz geç vardım. Metin'i bir taksiciyi zorla arabasından indirirken, Hande'yi de adama yüklü miktar para verip özür dilerken buldum. Arabanın arka kapısını açtım ve nefes nefese kendimi koltuklara atıp penguen gibi göbeğimin üzerinde bir miktar kaydım.
Metin arabayı çalıştırdı ve tekerler asfaltta hızla kayarken yüksek bir ses duyuldu. Gaza bastığında şiddetle arkaya doğru savruldum. Hande camdan gelen rüzgârdan dolayı uçuşan uzun kahverengi saçlarını gözünden çekti ve bileğindeki saate bakarak, "Sağdan," dedi Metin'e.
Saati Poyraz'ınkinin aynısıydı. Küçük kırmızı bir nokta etrafına sinyaller yayıyor, geçtiğimiz ve gitmemiz gereken sokaklar ise ekranda görünüyordu. Bir çeşit navigasyon özelliği olmalıydı.
"Bu saatleri nereden buldunuz?" dedim.
Metin, bir şeylere çarpmaya çalışarak arabayı sürmekle meşgul olduğundan beni Hande yanıtladı. "İpek yapmıştı, teknoloji dehasıdır, en başından bu işlere bulaşma sebebi de bu."
Kaşlarımın hafifçe havalandığını hissettim. Nedense o sert ruhun dövüşmekten başka bir şeyde iyi olacağı fikri tuhaf geliyordu.
Birkaç dakika sonra sert bir frenle durduk. Tekerleklerin asfaltta dönerken çıkardığı gürültü yankılandı boş sokakta. Eski, yıkık dökük, gözlerden ırak bir yere gelmiştik. Evler ve dükkânlar terk edilmiş, binaların boyaları soyulmuş, sokaklar çöple kaplanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM 2 - GÖLGE
Novela JuvenilBirkaç yanlış tercihin ve amansız bir adama aşık olmanın hayatını ne kadar değiştireceğini bilmiyordu Devrim. Ölümün kıyısında dolanmak, içindeki sızıya göğüs germekten daha kolaydı. Peki ya zihninde dolanan gölgeler bir insan formunu aldığında, kay...