5

1.5K 87 3
                                    



"O zaman içiyoruz güzelleşiyoruz," dedi Nilay saçlarını savurup kahkahalar atarak elindeki minik bardağı kaldırırken. Söylene söylene bardağımı kaldırdım ve yanımda oturan Pınar'a yaslanarak bardağı kafama diktim.

Nilay'la girdiğimiz bir iddiayı kaybetmiştik ve sonuç olarak mükemmel arkadaşım bizi şehrin en tuhaf yerlerinden birindeki tıklım tıklım dolu bir bara oturtmuş, gece boyunca ne isterse yapacağımıza dair kazandığı iddianın tadını çıkartıyordu.

"Devrim," dedi Nilay'ın yanında oturan, albino olduğu için bembeyaz saçlı, kafadan kontak çocukluk arkadaşım, ayrıca erkek lisesinde okuyor olma sebebim, Doğanay. "Eğer sen mi çember sakallı penguen mi deseler, inan ki seni seçerim."

"Şey..." dedim tuhaf iltifata tek gözümü kısarak. "Teşekkürler?"

"Sanırım zamanı geldi, size bir hediyem var" dedi Doğanay otuz iki dişiyle sırıtarak. Cebini bir süre karıştırdıktan sonra toz halinde bir maddeyle dolu paketler çıkardı.

"Doğanay o paketin içindeki uyuşturucuysa onu cebine geri koyup polisi ben ararım," dedi hepimizden olgun olan, anne rolündeki çıtı pıtı Pınar gürültüyle nefesini vererek.

Doğanay ona alınmış bir şekilde baktıktan sonra kafasını iki yana salladı. "Saçmalama, öyle bir şey değil bu. Nilay istediği için getirdim. Babamdan çaldım daha doğrusu."

Doğanay en son babasından gizli bir şeyler yapmaya karar verdiğinde kendimi bir erkek lisesinin tam ortasında, erkek bir oda arkadaşı ile buluvermiştim. O yüzden, neyse ki şimdilerde Milli Eğitim Bakanlığı görevinden sıyrılıp vaktini ailesine ayıran, Doğanay'ın babasından gizli yapılan herhangi bir şey çok iyi olmayabiliyordu.

"Oley!" dedi Nilay ellerini çırparak. Kahverengi bukleleri omzu açık bluzunun üstünden dökülüyor, koyu gözleri ışıl ışıl parıldıyordu. Suratındaki şapşal mutluluğu görünce gülümsemeden edemedim. Hem, iddiayı kaybetmiştik ve Nilay ne istese yapmak zorundaydık, hem de şu şapşal gülüş beni her şeye ikna edebilirdi zaten. Çocukluğumuzun yüzde seksenini birbirimizi ikna ede ede beladan belaya atlayarak boşa geçirmemiştik.

"Bak şimdi öyle tehlikeli bir şey falan değil bu. Alkol kanına daha çabuk karışsın diye kullanıyorsun o kadar. Bu sadece daha çabuk sarhoş olmanı sağlıyor, ne kadar sarhoşluk o kadar eğlence zaten değil mi?" Nilay'ın gülümsemesi neredeyse kulaklarına varacaktı.

Garsona eliyle işaret edip hepimize yeni birer içki söyledikten sonra poşettekileri teker teker bardaklarımıza döktü. Pınar buna izin verecek bir iddiaya nasıl oldu da girdiğini ve fark edilmeden yok olmanın yollarını düşünür gibi pöfürdedi. En fazla on beş dakikanın sonunda hepimiz bardaklarımızı kafamıza dikmiştik bile.

Açtırdığımız şişenin dibi görünürken bardaklar ve şakalar havada uçuştu. Bizimkiler hâlâ muhabbet edip gülerken, midemin ağzıma gelip durması yüzünden sandalyeye tutunarak ayağa kalktım. Biz girdiğimizde bar kıvamında olan mekân yavaş yavaş kulübe dönüyordu. Arkam kapıya dönük oturduğumdan fark etmemiştim ama içeriye bir ton genç akın etmişti, çoğu masa kaldırılmış ve oturma yeri bulunmayan daha minikleriyle değiştirilmişti, her yer tıklım tıklımdı. Müziğin sesi yükselmiş, içerisi karanlıklaşmış, tavandaki renk renk ışıklar dans eden bedenlerin üzerinde dolanmaya başlamıştı.

En güzeli ise... Başım fena halde dönüyordu. Ya otururken fazlasıyla içtiğim içkinin etkisini fark etmemiştim, ya da alkol direnci olmayan minnoş bedenim içeceğe kattığımız ağırlaştırıcıyı kaldıramamıştı. "Ulan Nilay..." diye mırıldanarak birkaç kişinin arasından pestil kıvamında zar zor çıktım. Çıktığım gibi de bir oğlanla çarpışmam bir oldu. İkimiz de çarpışmanın etkisiyle yere kapaklandık.

DEVRİM 2 - GÖLGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin