Poyraz gözlerini kısarak etrafına bakındı. Saat sabahın beşi olduğu için hava henüz aydınlanmamıştı. Tamamıyla ölü olan mekânda, çevredeki tek hareket kendisi ve arkadaşları, tek ses ise çalışan kamyonetin çıkardığı düzenli, aynı zamanda tok gürültüydü. Atakan Arslankurt'un karargâhının girişinde, sakince biraz da merakla dikiliyorlardı. Herkes Poyraz'ın konuşmasını, herhangi bir şey söylemesini bekliyordu.
Onun aklındaysa, kafasında sürekli konuşan sesleri susturan bir tane önemli düşünce vardı.
Bu sefer her şey yolunda gidecekti.
Poyraz kafasını çevirip can dostlarına baktı. Kızlar oldukça iyi durumdaydı ama kendisinin, Metin'in ve Tan'ın üstü başı berbattı. Kendi hallerine gülüp mırıldandı. "Hazır mısınız?"
"Her zaman," dedi Tan. "Arkandayım." Turuncu saçlı çilli oğlan elini Poyraz'ın omzuna koydu.
Bu kadar aksi giden şeyler için ekibini suçlamak istemiyordu, o yüzden beyninin o tarafını ustalıkla susturdu Poyraz. Tan'la pek çok muharebeye girmiş, sadakatine defalarca tanık olmuştu. Bir insanla beraber tehlikeye girmek, karşındakini tanımak için yapılabilecek en mantıklı hareketti. Tabii, Poyraz'ın insanları bir bakışta çözebilmek için fazla bir şey yapmasına gerek yoktu. Bu zaten doğuştan sahip olduğu zekâsının desteklediği bir yetenekti.
Her şeyi görür, her şeyi bilirdi. Neredeyse her zaman... Devrim'in birkaç istisna yaptığı olmuştu tabii.
Hemen yanındaki Metin kafasını salladı Tan'a onay verir gibi. Diğerleri de kıvırcık saçlı esmer oğlanı takip edip kafalarını salladı. "Dostlar mafya karargâhı basmak için yok mu zaten?" diye dalga geçtikten sonra kamyona yürüdü Metin.
Poyraz hafifçe sırıtıp arkasından tok, kalın sesiyle bağırdı. "Üstüne çekidüzen ver!"
"Hayhay, Yüzbaşı." Metin arkasını dönüp asker selamı verdi ve yürümeye devam etti.
Poyraz rüzgârın saçlarını bir süre uçuşturmasına izin verirken gözlerini hafifçe kapatıp derin bir nefes aldı. Tıpkı ismi gibi, rüzgârdan hoşlanırdı. Rüzgâr olmak için doğmuş bir çocuktu. Geldiği yeri birbirine katıp esip gitmek için. Havasız kalmış ciğerlere nefes olmak ya da ondan daha çok, nefeslerini çalmak için. Gizemli, saklı, merak uyandırıcı bir gülümsemeyle sırıttı.
Kendi kamyonuna doğru yürüyüp içeri atladığında araba hafifçe sallandı, Tan da yanına bindi. Kamyonun içerisinde ağır toz kokusuna karışmış şekilde, aynadan sallanan çam ağacı şeklindeki araba kokusunun yaydığı nahoş koku vardı.
Tan hafifçe öksürdü.
İpek ve Hande Poyraz'a son bir kez baktıktan sonra olmaları gereken yere gitmek üzere hızla koşarak kayboldular. Poyraz uzaklaşan siluetlerine bakarken üstündeki tozları eliyle temizledi.
"İkinci katta değil mi?" diye sordu Tan derince nefes alarak. Korkacağından ya da bıkacağından değil, sadece hazırlanmak için.
"Evet," dedi Poyraz. Bir insan evladı ne kadar rahat olabilirse o da o kadar rahattı.
Atakan Arslankurt'un karargâhı diğerinin aksine ağaçların ortasına değil, şehrin mümkün oldukça dışına, terk edilmiş bir iki fabrikanın arkasına kurulmuştu. Poyraz bunun çok daha zekice olduğunu düşünmeden edemedi. Kim hangi sebeple buraya gelirdi ki?
Bir anda içine doğan gülme isteğine engel olamadı. Acaba Samsun'da yaşayan onca masum insanın, buradaki devasa yeraltı ağından haberleri var mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM 2 - GÖLGE
Fiksi RemajaBirkaç yanlış tercihin ve amansız bir adama aşık olmanın hayatını ne kadar değiştireceğini bilmiyordu Devrim. Ölümün kıyısında dolanmak, içindeki sızıya göğüs germekten daha kolaydı. Peki ya zihninde dolanan gölgeler bir insan formunu aldığında, kay...