"Gözlerimi kapatmışım Mavili," dedim müthiş bir baş ağrısıyla uyanırken. "Kapatma demiştin." Bulanık olan oda yavaş yavaş netleşti ve yatağımın yanına oturmuş, üstüme doğru eğilmiş, genelde alaycı bir ifadesi olan suratına endişe kırıntıları bulaşmış Poyraz'ı buldum karşımda.
Gözlerini kapatıp rahatlamış bir nefes verdi. Gözlerini tekrar açıp mavi bakışlarını bana dikerken elleri iki yandan saçlarımı kavradı. "İyisin. Uyandın," dedi fısıltıyla, benimle değil de kendisiyle konuşur gibi. Elleriyle boynumu ve başımı sıkıca tutarak üstüme eğildi ve dudaklarını sertçe benimkilere bastırdı. Dudaklarımız uyumla hareket etti. Beni bıraktığında neredeyse bir dakika geçmişti.
Beni öpmeyi bıraktı ama geri çekilmedi. Islak dudakları benimkilere değiyor, kuzgun karası yumuşacık saçları yüzüme dökülüyordu. Yeni çıkmaya başlamış sakalları derimi tahriş ediyordu. Kafasını omzumun üstüne koyup yüzünü boynuma gömdü ve elleri belimin altından girip sırtıma çıkarak beni sıkıca sardı.
"Kendini öldürtme sakın mı demem gerek? Her yalnız kaldığında," dedi beni iyice sıkarak. "Aptal mısın sen?" "Değilim," dedim gülmeme engel olamayarak. "Sadece birkaç tahtam eksik..."
Boynuma doğru nefesini vererek gülümsedi ve tüm vücudumun titremesine sebep oldu. "Hangimizin değil ki?"
Ona doğru kolumu kaldırmaya çalıştığımda, daha yeni fark ettiğim korkunç bir ağrı ve yanma hissi bütün bedenimi sardı. İnleyerek dudağımı dişledim ve kafamı arkaya doğru attım. Beni tekrar kendime getiren sol kolumun üstündeki dokunuş hissi oldu. Gözlerimi açtığımda, Poyraz'ı koluma sıkıca bir lastik bağlarken buldum. İki eline de eldiven geçirdi ve ince bir şırınganın içine bir şeyler çekip parmağıyla şırıngaya vurdu. İğneyle birlikte bana yaklaştığında geriye çekildim ve ona sorgular bir şekilde baktım.
"Morfin," diye mırıldandı bakışımı görünce. "Merak etme, normal ağrı kesicilerle karıştırdım. Sadece ağrını azaltacak kadar bir miktar." Kolumun üstüne eğilip odaklanmış bir şekilde parmaklarıyla damarımı buldu ve iğneyi yavaşça yerleştirdi. İğneyi çıkarıp üzerine pamuk bastırdığında, daha ilk saniyeden hissettiğim rahatlamayla derin bir nefes aldım.
"Elin çok hafif," diye mırıldandım pamuğu koluma bastırırken. "Çok saçma değil mi?"
Eldivenleri ve şırıngayı çöpe atmakta olan Poyraz hafifçe güldü. Yattığım yatağın yanına gelip oturdu ve elini alnımın üstüne koyup saçlarımdan aşağı kaydırdı. "Neyse ki güvendesin," dedi.
Kaşlarımı çatıp etrafıma bakındım. Oldukça loş, içinde sadece bir yatak ve bir masa olan bir odadaydım. Etrafta tek bir ses dahi yoktu, oda ise uzun süredir kullanılmıyormuş gibi görünüyordu. "Neden güvendeyim?" diye sordum. "Neredeyiz? Polisler vardı?"
"Tanıdıklarım var. Onlardan birisine ayarlattım," diye yanıtladı Poyraz sorumu. "Ve polislere gelince... İpek nezarette."
Hızla yatakta doğruldum ve kolumun acısı bütün vücudumu sararken acıyla inledim.
"Kanattın," diyen Poyraz seri hareketlerle çıplak kolumdaki bandajı tersine dolayarak çıkardı. Yerine yenisini sararken üstümde kollarımı açıkta bırakan ince askılım hariç bir şey olmadığını fark ettim. Poyraz'ın gömleğini dirseklerine kadar kıvırdığı kaslı kollarında bana ait olduğunu tahmin ettiğim kanın lekeleri vardı.
"N-ne?" dedim yüzümü buruşturarak. Bandajı koluma sıkıca bağladıktan sonra uzandı ve yatağın kenarındaki masada duran maşayla metal bir tabakta duran parçayı kaldırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİM 2 - GÖLGE
Teen FictionBirkaç yanlış tercihin ve amansız bir adama aşık olmanın hayatını ne kadar değiştireceğini bilmiyordu Devrim. Ölümün kıyısında dolanmak, içindeki sızıya göğüs germekten daha kolaydı. Peki ya zihninde dolanan gölgeler bir insan formunu aldığında, kay...