Gerçekler

8.9K 200 75
                                    

Vazgeçilmez olan sen değilsin.
Vazgeçmeyi bilmeyen benim.

*******

Zişan kucağında oğluyla terasta oturken boynundaki Behram'ın verdiği kolyeyi bir eliyle sıkıyordu. Bu kolye ona çok fazla zarar veriyordu. Kucağındaki oğlu ona çok fazla düşünme zamanı vermiş gibiydi. Sevginin her şeyi affedemiyeceğini ve en önemlisi affetmenin erdemlik değil aptallık olduğunu artık benimsemiş durumdaydı.

Aile, bir ailesi vardı ama bu onun için sadece oğlu olmalıydı. Ona zarar veren herkes yaptıklarının bedelini ödemeliydi. Kendi yaptığı aptallıkların bedelini ise zaten şuan kendisi ödüyor du. Ne olursa olsun vazgeçmemekti Behram ne yaparsa yapsın sonunda hep affetmiş, bir aile olmaya çalışmıştı ama farkında olması gereken bir gerçek vardı. Behram'ın zaten bir ailesi vardı. Her şey ve herkesten çok sevdiği bir karısı, her zaman yanında olan kardeşleri ve ne yaparsa yapsın bir şekilde destek olan anne ve babası vardı. Zişan ise geniş bir ailenin içine girip beni kabul edin diyerek çırpınıp durmuştu. Bunca zaman yaptıklarını düşündükçe içi sızlıyordu. Buna son vermesi gerekiyordu. Yakıp yıkan sonra bir özürle iki üç tatlı sözle geçeceğini sanan bir adama karşı koyması şarttı. Behram bunu her zaman bu şekilde yapıyordu ama artık farklıydı kendisi için olmasada oğlu için alttan almayacaktı. Kendini üstün görüp bir kadına vurup defalarca hakaret eden bir adamın çocuğuna babalık yapmasını istemiyordu. Çocuğunun böyle bir adamı örnek almasını istemiyordu.

Atatürk'ü örnek almasını istiyordu."  Ey kahraman Türk kadını sen yerde sürünmeye değil. Omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın. " diyen Atatürk'ü örnek alarak yetiştirecek ti.

Bu kadar hakkı varken nasıl bunlara göz yumduğunu düşündükçe kendisinden utanıyordu. Burdan çıkacaktı. Ne olursa olsun oğluna bu adamın babalık yapmasına izin vermeyecekti. Para biriktirmeye başlamıştı. Düşünüyordu bir yolu olmalıydı. Oğlunun kimliği henüz çıkmamıştı. Soyadının Haşimoğlu olmasını istemiyordu. Behram tabiki oğluna soyadını verecekti ama bunu engellemesi gerekiyordu. Çok fazla zamanı yoktu. Nüfus kaydı çıkmadan bu evden gitmeliydi. Sadece yeteri kadar paraya ihtiyacı vardı çünkü kendisi için sorun olmazdı ama oğlu için iyi bir yaşam gerekiyordu. Yalnızdı ailesinin yanına gidemezdi. Babası ne kadar büyük olursa olsun kucağında çocukla geldiğinde Zişan'ı geri gönderirdi. Bundan fazlasıyla emindi. Zaten o evinde burdan farkı yoktu. Sabırla beklemeliydi. Aklından çok fazla düşünce geçiyordu. Kaçtığında bu şehirden çıkamayacağını biliyordu. Zaten çıkmak istemiyordu. Burda kalacaktı. Devlet vardı. Bir kadın nikahı yok ve bebeği var. Devlet bebekle anneyi ancak annenin bakması mümkün değilse anneden alırdı. Bunun için bebeğine bakacağı bir ev ve iş gerekiyordu. Altınları ve Behram'ın her ay hesabına aktardığı parayla altı yüz binden fazla parası vardı. Bu para bir hayat kurmak için yeterliydi ama bir iş bir ev kaliteli yeni bir başlangıç için yeterli değildi. Behram bebeğini almak isteyecekti. Ona karşı koymak için avukat tutması, dava açması kendini ve oğlunu koruması gerekiyordu. Düşündükçe dahada dibe batıyor gibiydi. Bir yolu olmalıydı. Bir yerden başlaması lazımdı. Bir anda önüne gelen Dilşa'yla düşüncelerinden sıyrıldı. Dilşa diz çökmüş oğlunu sevmeye başlamıştı.

- Zişan dokunurken korkuyorum. Ne kadar küçük. Allah nazardan korusun çok tatlı maşallah...

Devam ediyordu. Klasik cümlelerdi bunlar. Zişan gülümseyerek Amin diyip konuyu değiştirdi.

- Dilşa sen iyi değil gibisin. Reber'le bir sorununuz mu var?

Dilşa elini sevdigi bebekten çekerek Zişan'ın yanına oturdu. Sakladıkları artık çok fazla yük olmaya başlamıştı.

KUMA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin