Eğer bir şey hissediyorsan ona tutunman gerekir. Bunca yıldan sonra bir şey öğrendiysem o da bu ufak sır. Eğer gök gürültüsünden korkuyorsan bunu ona haykır. Kollarını beline doladığın insan sana güven veriyorsa bunu ona söyle. Korkma. Hayat korkmak için fazla kısa.
‘’Tahmin bile edemezsin,’’ dedi Pamela gülümseyerek. Gülümsemesinde acı bir tat vardı. Huzursuz bir sessizliğin içinde birbirimize baktık. Sanırım hayatım boyunca Pamela’yla en yakın olduğumuz anların o öldükten sonra gerçekleşmesi de hayatın kısalığına güzel bir örnek.
‘’Biliyor musun?’’ dedi Pamela. ‘’Hayat çok kısa. Bu yüzden sana bir tavsiye vereceğim. Yaşarken verememiştim.’’ Cümlenin sonuna doğru sesi giderek alçaldı.
‘’Her neyse. Hayatını asla başkalarına göre yaşama. Bu bir oyun değil. Sihirli mantarı yediğinde bir anda büyümeyeceksin ya da yeşil elması aldığında bir can daha kazanmayacaksın. Elinde sadece bu var. Değerini iyi bil ve nasıl geçmesini istiyorsan öyle yaşa. Başkalarının ne düşüneceğiyle ilgili endişelenerek değil.’’
Belki de tavsiye verebilmemiz için tecrübelere ihtiyacımız vardı. Ya da genetik dediğimiz şey ölümün bile ötesindeydi. Ama her ne olursa olsun o an, Pamela’nın pişman olduğunu biliyordum. Çok zekisin demeyin. Ölümünün ve hayatının elinden gitmesinin dışında, başka bir şey için… Yutkundum ve telefonum çaldı.
‘’Kapının önünde bekliyorum ve lütfen bana fikrini değiştirdiğini söyle, Valerie. Lütfen,’’ diye fısıldadı Ashton. Gözlerimi devirdim. Bir anda modum değişmişti. Telefonu omzumla kulağım arasına sıkıştırıp çantamı kapattım ve kolyemi düzeltip odamdan çıktım. Ashton arabadan el salladı.
‘’Fikrimi değiştirmek için şirinlik yapıyorsan, üzgünüm ama bir işe yaramayacak Ashton. Klipte oynamak istemiyorum. Arkadaşınız olarak bile yeterince ilgi çekiyordum ve şimdi ve bu şarkıda… Üzgünüm ama cevabım aynı.’’
‘’Biliyorsun, istersem çok ikna edici olabilirim,’’ dedi ben merdivenlerden inerken. George Enişte’yle Finn’e el salladım. İzledikleri maçı durdurmuş Derek’in atıştırmalıklarla dönmesini bekliyorlardı. Onlara bakarken kalbim genişledi. Kim bilebilirdi ki? Bazı şeyler kabullenildiğinde hayat çok daha kolaydı. Ve Finn kabullenilmesi zor bir şey olsa da –inanın bana tahmin bile edemezsiniz- bir şekilde artık hayatımın bir parçasıydı. Vazgeçmek istemediğim bir parça ve bunu yüksek sesle söylerseniz kesinlikle inkar ederim.
Kapıdan çıkarken telefon yere düştü. Harika! Umarım kırılmamıştır. Telefonu yerden aldım ve teyzem sokağın başında görünmeden arabaya koşturdum. Son zamanlardaki spesyalimiz de buydu. Ne zaman sevgilimle dışarı çıkacak olsam bir şekilde ultra hassas alıcılarla bunu anlayıp birden sokağın başında belirmek… Tabi bu bir Avenger olmadığınız zamanlarda sadece ürkütücüydü. Ya da teyzem olmadığınız zamanlarda. Gerçi teyzem olduğunuzda über-ürkütücü olmuş oluyor ama bu konumuz değil.
‘’İkna edicilik derken neyi kastediyorsun?’’ dedim kaşlarımı çatarak. Kıkırdadı ve uzanıp beni öptü.
Birkaç saniye öylece kaldım. Bu… o kadar normaldi ki. Neredeyse her şeyin mükemmel ilerlediği bir romantik komedi gibi. ‘’İyi planmış,’’ diye mırıldandım. Bana bakarken kahkahasını bastırmaya çalışıyor gibiydi.
‘’Romantik komedi pek güzel bir benzetme değil. Bilirsin, o boklarda hep işler bir anda karmaşıklaşıyor. Tam mükemmel dediğin anda her şey tepetaklak oluyor. Sırlar açığa çıkıyor.’’
Sırlar? Pamela’ya sırıttım. Benim hayatımda sır yoktu. Yani en azından Finn’in bir başka kardeşle daha ortaya çıkmayacağını varsayarsak. Ah Tanrım! Lütfen, olmasın. Yani tamam, geniş aile severdim ama bu kadarı biraz yıpratıcı olmuyor mu? Tüm o kabullenme işi… Slow müzik dinlerken bir anda Pitbull’un bir şarkıya başlaması ve zihninizdeki tüm o yağmur altı öpüşme sahnelerinin parlak bir kafa ve aşırı turkuaz ceketlere dönüşmesi gibi. Iyk! Tek kelimeyle iğrenç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heartache On The Big Screen
Fanfic''It's too late to love,'' she said. ''But too early to lose,'' he replied. * Uyurken yüz hatları gevşemişti. Kendime yalnızca O uyuduğunda umutlanma izni verirdim. Kısa bir süre önce alt dudağının sol tarafına taktırdığı piercing pencereden içeri g...