Bölüm 11 : Perfectly And Pretty Good

2K 126 65
                                    

Merhabaaaa! Yine araya giren yüksek zirveli karlı dağlardan sonra buluşabildik. Eh, ne diyeyim helal olsun bize!

Bu defa işi kısa tutacağım. Mesaj panomdan paylaştım ama fark etmediyseniz diye bir de buradan duyuruyorum. #HOTBS15 için son #3 bölüm kalmış oluyor bu bölümü paylaşarak. Ve 15'e kadarki bölümleri de 2 bilemediniz 3 gün arayla paylaşacağımı duymak herhalde sizi mutlu eder. 

Evet, yanlış okumadınız. Bayağı hızlı gideceğiz yani uyarmadı demeyin kemerlerinizi bağlayın! Düşeni kolundan tutup yerine oturtmak için vaktimiz olur mu bilemeyeceğim! Şaka şaka! Elbette olur. Siz olmadan ben bir hiçim mesela (:

YENİ VE MÜKEMMEL BİR KAPAĞIMIZ DAHA OLDU! Ve bunu yapan kişi çok sevgili Büşübüşüm. Nam-ı diğer @feellikeprincess Ve o GERÇEKTEN bir prenses. 

Merak edenler için Valerie'nin gitarı medyada var ;) Çok adiyim, farkındayım :D

Ve son olarak 15'e kadar olan bölümler olay akışı yönünden zaman zaman hızlı zaman zaman yavaş olabilir. Ama benim size tavsiyem satır aralarını okumanızdır..

İşte bu kadar. 2 güne kadar yeniden bölüm başı notlarında görüşürüz millet! Adios!

İyi Okumalar.. xx

Teyzemlerin evinin önüne geldiğimizde salon ışığının hala açık olduğunu fark ettim. Yarın Pazar günü olduğu için hayli garip bir görüntü. Çünkü Hale evinde Pazar günleri herkes erkenden kalkar. Aslında güneşin doğuşuyla beraber teyzem herkesi uyandırmaya başlar. Çünkü o, Carrie Hale. Pazar günü kiliseye gitmek için herkesten daha erken kalkmak zorunda.

‘’Bıraktığın için teşekkürler, Ashton. Gerçekten keyif aldım. Yarın görüşürüz.’’

Kapıyı açtım ve bir şey söylemeden O da kapıyı açtı. Birkaç saniye sonra birlikte kapıya doğru ilerliyorduk.

‘’Gelmene gerek yoktu. Biliyorsun, birkaç metreyi tek başıma da yürüyebilirim.’’

‘’Sorun değil. Aslında centilmenlik yapıyor da sayılmam çünkü buraya kadar yürüme sebebim sağ salim eve vardığını görmek ya da seni 3 metre boyunca takip edebilecek uğur böceklerinden korumak değildi.’’

Elleri saçlarının arasında bana gülümserken hafifçe güldüm. Pekala, midemin oralarda bir şeyler oluyor. Sanki aşırı sıcak bir yaz gününde pencereleri kapatıp klimayı en soğuğa getirmişsiniz ve yorganı üstünüze çektiğiniz halde yaz gününde titriyormuşsunuz gibi.

Kapının önüne gelince iyi geceler dilemek için yüzüne baktım ve ikimizin de aynı şeyi düşündüğünü anladım. Sonuçta sahne oldukça tanıdık, öyle değil mi? Saçma ama gerçek. Sanki bu gecenin böyle bitmesi gerekiyormuş gibi. Kendi kendime gülümsedim.

‘’Seni gülümsetmeyi seviyorum,’’ dedi Ashton. Sevimli kedi videoları izleyince istemsiz olarak çıkan o ses yükselince Ashton sırıttı.

‘’Ben de seni gülümsetmeyi seviyorum ama dünya daha güzel göründüğü için değil. Ne zaman sen gülsen ben de gülmek istiyorum.’’  Çok mu bencilce geliyor kulağa? Ama her neyse, onun anladığını biliyordum.  

‘’Ve sen gülünce de tüm dünya aydınlanıyor,’’ diyerek kıkırdadı Ashton ve sırıttım. Firar etmiş saç tutamlarım olmasa da Ashton ihtimamla onları düzeltti.

‘’O zaman gerçek bir kahraman olup gülümseyerek dünyayı aydınlatacak mısın Ashtiny?’’ diye fısıldadım. Gözlerini kısıp bana bakarken gülmeye devam ediyordu. Birbirimizi süzerken ve meydan okurken vücudum onun yansımasıymış gibi hareket etti ve kafamı hafifçe sağa yatırdım.

Heartache On The Big ScreenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin