Yoongi
Sahile geldikten sonra kumların üzerine oturmuş, sessizce gökyüzünü ve denizi izliyorduk. Nerede olmamın bir önemi yoktu aslında. Taehyungla olmak bana her zaman huzur veriyordu. O yüzden oyunlarda, tatil planlarında her zaman içten içe taehyungla olmak istemişimdir.
"Ne düşünüyorsun hyung?" Kafamı sağıma döndürüp bir süre gözlerine baktım. Gülümsedi. Gülümsedim.
"Şartlar böyle olmasaydı, ne yapardım diye düşünüyordum" dediğimi anlamamış olacak ki, kaşları çatıldı. "Nasıl yani?" Bedenim de ona dönecek şekilde oturdum. O da benim gibi oturduğunda içimdekileri azda olsa söylemeye karar verdim.
"Şöyle ki, Jiminle Jungkook 2 yıldır sevgililer. Ama etraftaki baskılar yüzünden ilişkilerini gizli yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu çok üzücü ve sinir bozucu bir durum. Sevdiğinin elinden tutup, insan arasına çıkamamak çok can sıkıcı olmalı" derinden nefes aldığımda, yüzüme çok derin bakışlar attığını gördüm. Böyle yapma Taehyung, konuyu daha da zorlandırıyorsun.
"Yani demek istediğim şu ki, bana olan hislerinden haberdarım. Gelecekte bizim de durumumuz onlardan farklı olmayacağı için, baştan haber vereyim dedim. Öyle olacaksak olmayalım Taehyung." Sonunda içimdekileri azda olsa dökebildiğimde, dönüp yüzüne baktım.
Ne diyeceğini bilemiyordu. Onu anlıyordum. O yüzden "Geç oldu artık. Gidelim yoksa Geç kalacağız" bir şey demesine izin vermeden ayağa kalkıp geldiğimiz yöne doğru yürümeye başladım.
Arkamdan geldiğini hiss edebiliyordum. Ama şu an ondan bir cevap almak istemiyordum. Zaten içindekileri zor dışarı vuran biriydim. Şimdi cevap verirse kendimi çıkmazda hissederdim.
O da üstelememişti zaten konuyu. Belki de yarın inkar ederdi. Beni sevmediğini, sadece benim öyle düşündüğümü söylerdi. Ama ben duymuştum işte... o Jin hyungla konuşurken duymuştum. Yaklaşık 2 yıldır beni sevdiğini artık söylemek istediğini falan söylüyordu ona.
Geldiğimiz arabaya bindiğimde arkamdan o da binip, kapıyı kapattı. Şoför beklemeden otele doğru sürerken bende kafamı cama yaslayıp, Los Angelesın parlak sokaklarını izledim.
02:40
Jimin
Uçağın kalkmasına daha 20 dakika vardı. Bizde havaalanında ki koltuklara oturmuş kalkış zamanını bekliyorduk. Jungkookun göğsüne yaslanmış aşırı ağır basan uykumla savaş içerisindeydim resmen.
Böyle biraz daha kalırsam uyuyacağım anlayıp ayağa kalktım. Ani hareketimle kolları boşlukta kalan Jungkook dönüp sorar gibi yüzüme bakıyordu.
"Su alıp geleceğim sevgilim" Kafasını salladığında, ağır adımlarla büfenin olduğu yöne doğru yürümeye başladım. Gözüm bacaklarını kendine çekmiş oturan Yoongi hyunga kaydığında, 2 koltuk uzağındaki Taehyunga baktım daha sonra. O da bacaklarını açmış gözlerini önündeki bavula dikmiş oturuyordu.
Taehyungun yanına gidip oturduğumda, geldiğimi hiss etmemişti. Demek ki, bir şeyler olmuştu ve benim haberim yoktu...
"Su alacağım ister misin?" Gerçekten de geldiğimi hiss etmemişti. Çünkü konuşmaya başlamamla yerinde zıplaması bir olmuştu. "Sen ne zaman geldin?" Elimi boş ver dercesine sallayıp "Su diyorum ister misin?" Kafasını hayır anlamında salladıktan sonra yeniden bana bakıp "Ona sorsana. İster belki" gösterdiği yere baktığımda Yoongi hyungu gördüm.
Aynı anda göz göze gelmemizle salakça gülümsedim. Hızla ayağa kalkıp yanına gittim. "Hyung su alıyorum. Sana da alayım mı?" Nazikçe gülümseyip "Alır mısın? Dilim damağım kurudu" kafamla onaylayıp büfeye doğru ilerledim...
Bunlar arasında bir şeyler vardı ama, düşündüğüm şey miydi acaba?
Öhöm öhöm... hello guys
Yazdım yine bir şeyler. Bundan sonra durumlar biraz karışacak 😔😔😔😔
Hadi kaçtım muaaahhh
Bu arada üste melek Jimini bıraktım umarim düşer... buraya da Jungkook yavrumu bırakayım