otuz iki

2.2K 139 76
                                    

Merhabalar, yeni yılınızı en içten dileklerim ile kutluyorum, yıl içinde hepimiz oldukça yıprandık. Çokça üzüldük, fakat böyle şeyler dünyaya ait kafanıza lütfen çok takmamaya çalışın, diyeceğim ama ben çok takarım...
Seviyor iseniz peşinden koşun, çünkü aşk insanı on kere değil bir kere buluyor. Hedefiniz var ise çalışmak için çaba, gayret edin. Eminim en berbat öğrenci dahi olsanız bir gün elinizde hayal ettiğiniz meslek ve hayat olacak.
Yeni yılınızı tekrar kutluyorum, bu geçen yıllarımıza göre daha mutlu, daha huzurlu ve daha sağlıklı geçsin. Sağlık olmadan hiçbir şeyi elde edemeyiz çünkü.

Unutmadan oy sınırı ve yorum sınırı koymaya karar verdim, çünkü istediğim okunmayı geçmiyor. Buna platforma her girdiğimde bakıyorum ve aynı yerde sektiğini gördüğümde çok üzülüyorum. O kadar okuyan insan var ama yarısı bile değil çeyreği oy verip, yorum yapıyor. Onlar da belirli kullanıcılar zaten.
Oy sınırı 150 yorum sınırı 200

Birde seneye görüşürüz! 👍🏻😚

"Bilmiyorum, o veletten kurtulmam gerekiyor." Telefon ile konuşuyordu ve Jimin ise odasında boyama kitabı ile güzel resimler çiziyordu, Jimin gerçekten yetenekli bir çocuktu.

Parlak bir melekti, ara sıra şarkılar mırıldanır bir sürü yıldız çizer boyunun yettiği yerlere yapıştırırdı. Fakat onlar hiçbir zaman orada kalmazdı, ama hiç de pez etmezdi. Hep aynı şekilde yıldızları oralara yapıştırırdı. Yıldızlar ona güven veriyordu.

"Kapım hâlâ kilitli, olsun ben de resim çizmeye devam ederim..." Kendi kendini avutmaya çalışıyordu çoğu zaman. Neden onun ile ilgilenmek yerine odasına kilitliyordu ki?

"Olabilir, bazen çok sinirlendiriyorum onu." Gülümsemiş ve renkli kalemlerini kağıda sürmeye devam etmişti.



...




"Jimin, ciddiyim kötü görünüyorsun. Gel revire gidelim, vitamin gibi bir şey versinler." Kafamı olumsuz anlamda sallamış ve geri sıraya koymuştum. Son dört saattir feci hâlde başım dönüyordu, kalabalık yüzünden miydi emin değildim ama oturup ağlamak geliyordu içimden.

"Jungkook'u arayabilir misin?" Cebimde ki telefonumu Taehyung'a zar zor uzatmış ve almasını izlemiştim ağrıyan gözlerim ile.
Ciddi anlamda artık iyi değildim, şu anlamda iyiyim fakat şu anlamda kötüyüm değildi. Her şeyim kötüydü artık, iyi olan hiçbir şeyim kalmamıştı benim.

Kafamın içinde bin bir türlü tilki dönerken sanki birisi beynimin içinde çan çalıyordu, tek tek değil bir anda üzerime geliyorlardı. Dayanamıyordum artık, önceden de dayanamıyordum ama bilincinde olmadığım için farkında değildim hiç.
Ama artık biliyordum...

"Alo? Efendim jimin biraz rahatsız gibi, gelip alabilir misiniz?" Taehyung korkan gözlerini bana çevirdi, Jungkook sanırsam neden benim armadığımı sert bir şekilde sormuştu ve bu Taehyung'un tutuşmasına yol açmıştı.

"Bir şey mi dedi?" Zoraki bir şekilde konuşmuş ve tebessüm etmiştim, dışarıdan nasıl görnüdüğüm hakkında en ufak fikirim yoktu, ama eminim ki berbat bir hâlde görünüyordum. Gözlerim yerinden fırlayacak gibi ağrıyordu.

"Neden senin aramadığını ve ölüp ölmediğin hakkında bir şeyler söyledi." O da kıkırdamıştı ve bende kahkaha atmak istesem dahi gülümsemek ile yetinmiştim. Eminim ki böyle bir şey saçmalamamıştı, Taehyung sırf gülmem ve biraz olsun kendime gelmem için yapıyordu bu zevzek şakalarını.

"Çok komiksin Tae." Ona yüzümü buruşturmuş ve el harekti çekmiştim, o da bu hareketime göz devirmek ile yetinmiş ama ardından konuşarak tebessüm etmemi sağlamıştı. "Çok terbiyesiz bir civciv oldun."

touch//jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin