Merhaba canım okurlarım benim. Sizden ne kadar özür dilersem azdır. Ama yine de özür dilerim. Son sınıf olmak gerçekten çok zor. Ayrıca hepinizin annelerinin ellerinden öpüyor ve günlerini kutluyorum. Son olarak da ya buradan ya da özel olarak bana mesaj atarsanız çok sevinirim. Hikayenin nasıl olduğu ile alakalı yorumlarınız benim için çok değerli. Lütfen sessiz kalmayın. Her zamanki gibi sizi çok seviyorum❤️
~Medyada Diana'nın Oswin'i ve arabasını ararkenki fotoğrafı bulunuyor.~
"Evet Diana hipotalamus neymiş bize açıklamak ister misin?"
Şuan nerede ve ne yaptığımı mı merak ediyorsunuz. Şuan biyoloji dersindeyim ve karnım çok aç. Gerçi ne zaman biyoloji laboratuarına gelsek iştahım birden kaçıyor. Aynı zamanda dersi dinlemeyip defterime resim çiziyordum ve bir şeyler düşünüyordum. Ama şuan sevgili öğretmenimin suratına baktığım için ne düşündüğümü unuttum.
Ne zaman canım derslerde sıkılsa ya da bir şeyler düşünsem kendimi resim çizerken buluyorum. Sakın yanlış bir şey düşünmeyin öyle kocaman bir şey değil. Kendimce karalamalar. Evde de resim defterim vardır. Sinirli olduğumda da aynısını yaparım ve bu beni yatıştırır.
Biyoloji öğretmenimizden korkardım. Değişik bir kadındı. Dış görünüşü de öyle. Özel olarak konuştuğum çok azdır. Bunlar da zaten ödevle ilgili konular.
"Şey hipopatamlarda bulunan..." Tahtaya baktığımda sinir ve beyin resimleri gördüm. Hangi ara bunları işlemeye başladık. "... sinirlerin adı mı?"
Tüm sınıf birden gülmeye başladı. Rose bugün okula gelmemişti ve bu gibi durumlarda bana hep yardım ederdi. Bunlar yetmezmiş gibi Andrew ile takım olmuştuk. Ne yapacağımızı bilmiyordum ama yanımda oturup o da bana gülüyordu. Oswin ile çıkışta birlikte bir yerlere gidecektik. Neresi olduğunu söylemedi ama birlikte bir şey yapacak olmamız beni çok mutlu etti. O yüzden şuan kimse benim mutluluğumu bozamaz.
"Kim Diana'ya hipotalamusun ne olduğunu söylemek ister?" Etrafıma baktığımda havada tek bir el bile görmedim. 'Gördünüz mü çocuklar siz de bilmiyorsunuz o yüzden gülmeyi kesin' gibisinden bakışlarımla vermek istediğim mesajı verdim.
"Bir kişi bile yok mu? Pekala o zaman bu ders anlattıklarımdan pazartesi sizi sözlü yapıcam. Bir tek Rose Wilson bugün okulda olmadığı için bu sözlüden sorumlu olmayacak. Haftasonu çalışın. Ayrıca eşlerinizle birlikte yapmanız gereken ödevleri unutmayın."
Seni şanslı kız. Tam zamanında herkesin stres içinde beklediği ses gelmişti. Okul zili. İşte bu ses bizim kurtarıcımızdı. Sonunda öğlen olmuştu. Hızlı adımlarla kafeteryaya gittim. Bu sırada Rose'u merak ettiğim için mesaj attım.
'Niye bugün okula gelmedin? Hasta mısın?'
Kafamı kaldırdığımda Oswin'i hiç görmediğim bir kızla konuşurken gördüm. Tüm vücudumu kıskançlık sardı. Ama kötü bir şey düşünmemeye çalıştım. Kendimi sakinleştirerek kafeteryaya doğru gitmeye devam ettim. Yemek aldıktan sonra boş olan bir masaya oturdum. Çok kısa zaman sonra Oswin yanıma oturdu."Bugün çıkışta nereye gideceğimizi merak ediyor musun?"
"Evet. Nereye gideceğimizi söyleyecek misin artık."
"Olmaz. O zaman süprizin anlamı ne? Dediğim gibi çıkışta beni bekle ve nereye gideceğimizi gör."
Ve arkasını dönüp gitti.
***
Gün sonuna kadar dayanmamın tek bir nedeni vardı. Oswin... Çünkü okul çekilmez bir yerdi ayrıca Rose'da olmayınca daha da çekilmez hal alıyordu. Resmen Rose benim süper kahramanımdı.
Okul Kapısında Oswin'i beklemeye başladım. Gerçekten nereye gideceğimizi çok merak ediyordum. Kafe'ye mi yoksa daha özel bir şey mi olacaktı. Sevgili olmadığımız için özel bir şey olma ihtimalini listemden çıkarttım. Sabırsızlıkla beklerken zaman geçmiyordu ayrıca Oswin'i de göremiyordum. Tam o sırada siyah tanıdık araba önümde durdu. Camını açarak bana seslendi.
"İstersen seni eve bırakabilirim. Beklemene gerek yok." dedi Andrew. Eve gitmiyordum. Gitsem bile kesinlikle onun arabasına binmezdim. En son bindiğimde olanları hatırladım.
"Teşekkür ederim ama eve gitmiyorum." O sırada Oswin'i arabasının yanında beni beklerken gördüm. Evet tek ehliyeti olmayan bendim. Rose'un da vardı. "Aslında şimdi de gidiyorum. Hoşçakal." dedim ve Arabanın önünden geçip Oswin'e doğru yürümeye başladım. Andrew'un beni izlediğine emindim. Çünkü arabanın gittiğine dair ses gelmemişti. Oswin'in yanına ulaştığımda gülümsedim. O da bana kapıyı açıp içeri girmemi istedi. Yol boyunca nereye gideceğimiz hakkında fikirler kafamda dönüp durdu. En sonunda durduğumuzda kafamı kaldırıp karşımda duran binaya baktım. Burası yeni açılan mini lunapark gibi bir yerdi.
"Evet geldik. Hadi gel."
Söyleneni yaparak çantamı içeride bırakıp dışarı çıktım. Oswin biraz önde ben de arkada içeriye doğru yürüdük. Bowling salonunun önüne gelince durdu.
"Evet süpriz buydu. Bowling oynayacağız. Ayakkabıları alalım."
Hayatım boyunca çok az bowling oynamıştım ve kendimi rezil etmekten korkuyordum. Ayakkabımı alıp giymeye başladım.
"2. olan yerde oynayacağız." dedi Oswin ve elimi tutup oraya doğru götürdü. Elimi tuttuğunda hormonlarıma engel olamadım. Sonuç olarak onu seviyordum ve elimi ilk kez tutmuştu. Kelebeklerin uçması normal bir şeydi.
Oyuna başladığımızdan beri Oswin hepsini deviriyordu. Ben mi? Yarısını bile devirmeyi başaramamaya devam ediyordum.
"İstersen sana nasıl oynandığını gösterebilirim. Ayrıca bir kızı yenmeyi de istemiyorum."
"Ne kadar da mütevazısınız. Yani o kadar berbat oynuyorum öyle mi?" deyip kollarımı bağlayarak kafamı çevirdim. Oswin topların bulunduğu yere uzanıp pembe renkli topu aldı ve karşıma geçti.
"Öyle bir şey demediğimi ve demek istemediğimi sen de biliyorsun. Sana öğretmek istiyorum sadece." dedi ve tek eliyle topu tutup diğer eliyle kollarımı çözdü. O sırada bir sürü duyguyu aynı anda yaşadım. İlk önce ne kadar güçlü olduğunu düşündüm sonra bana dokununca önceki gibi aynı şeyleri hissettim. Topu elime verdi ve arkadan sarıldı. Bana topu nasıl tutacağım ile ilgili bir şeyler söylüyordu fakat ben hiçbirini dinlemiyordum. Şuan tek duyabildiğim ses kalbimin sesiydi o kadar hızlı atıyordu ki.. Topu birlikte tutuyorduk. Diğer eli ben belimi kavramıştı. Ateşimin yükseldiğini hissedebiliyordum. O sırada topu attık ve gidişini izledim. Hepsini birden devirdi. Çığlık atarak Oswin'in boynuna sarıldım. Sonra birden ayrıldım.
"Gördün mü doğru öğretmen ile çok güzel oynayabiliyorsun." dedi.
"Evet haklısın." Kafamı kaldırıp poanların yazılı olduğu yere baktım. Ama sonra farkettim ki en son oyunumuzu oynamışız. Tabiki de Oswin yenmişti. Karnımın acıktığını hissettim ve yemek yeme teklifini sundum. Yemek yedikten sonra saat geç olmaya başladığı için beni eve bıraktı. Odama çıktım ve telefonumu şarja takıp yatağın üstünde çekildiğimiz fotoğraflara baktım. O sırada mesaj geldi. Kimden geldiğini tahmin ediyorsunuzdur. Andrew.
'Yarın ödevimiz için buluşalım mı?'
Neyden ödevimiz vardı? Ayrıca neden Andrew ile buluşmam gerekiyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutup Yıldızı
أدب نسائيÖncelikle merhaba :)) Bu benim ilk kitap denemem olucak ve umarım çoğu kişi okur... Hemen hemen herkesin (buna ben de dahilim) okuduğu kitaplar yabancı olup Türkçe'ye çevrilmiş oluyor ve böylelikle istemesek de yabancı isimlere alışmış oluyoruz. Ör...