Hikayenin başından beri hep yanımda olan öncelikle arkadaşlarım Naz ve Cansu'ya ayrıca kuzenim Gülefşan'a ardından siz değerli okurlarıma çok teşekkür ediyorum. Sizi çok seviyorum 🙈💕
(Medyada Andrew'un kütüphanede Diana'ya bakarken ki hali var)
***
Siz siz olun dersi son dakikaya kadar dinleyin. Eğer dinlemezseniz bazı parçalar eksik kalabilir. Sadece dersi son dakikaya kadar dinlemek de yeterli olmayabilir. Verimli bir şekilde dinlerseniz kafanızda soru işaretleri kalmaz. İşte ben de bu noktada beceriksizim. Çünkü eğer dersi dinleseydim Andrew ile ne yapacağımızı önceden bilirdim.Biyoloji dersinde neden onunla birlikte oturduğumuzu ve ne yaptığımızı anlamaya çalışırken sevgili öğretmenim dikkatimi dağıtmıştı. Ama öğrendim ki biz takım olmuşuz ve pazartesi gününe kadar verilen ödevi yapmalıydık.
Takım ödevlerine çok dikkat ederdim. Herkesin kendi üstüne düşen görevi yerine getirmesine inanırdım. Sonuç olarak ben daha fazla yapıp diğerleri az yaptıktan sonra aynı notu almanın ne anlamı vardı ki? Belki bana bencil diyebilirsiniz ama bu konuda kesin kurallarım vardı.
Andrew'un evine gitmeyi istemiyordum. Bu yüzden kütüphaneye gitmeyi istedim.
Onunla ne zaman yalnız kalsam ya da konuşsam sanki Oswin'i aldatıyormuş gibi hissediyorum. Gerçi ortada daha olan bir şey yok ama yine de bu hissi engelleyemiyorum. Bazen kendi kendime geleceğimizi, Oswin ile benim geleceğimi hayal ediyorum. Uyumadan önce onu düşünüyorum. Rüyalarıma girmesi için her şeyi yapıyorum.
Kütüphaneye gittiğimde Andrew'un etrafında bir kız grubu vardı. Tabiki buna alışıktım. Okulda da böyleydi. Kesinlikle Andrew'un yakışıklı ve çekici olmadığını söylemiyorum sadece ben Oswin'i seviyorum.
Yavaşça yanlarına doğru yürüdüm. Andrew beni farkedince bana doğru yürümeye başladı. Suratında her zamanki yarım gülüşü vardı.
"Konumuz ile ilgili kitapları ben çoktan buldum. Masanın üzerinde bizi bekliyorlar. " dedi ve birkaç adım ilerideki masayı gösterdi. Konuyu bilmiyor olmama rağmen Andrew'un önceden araştırdığı belli olan işaretli sayfalarda yazılı olanları ödevimizi hazırladığımız kağıtlara yazdım. Resmim de iyi olduğu için -beyne benzeyen bir şeyleri- şekilleri ben çizdim. Bu ödev üzerindeki tek emeğim yazmak ve çizmek idi. Ki Andrew yazmamız gerekenlerin yarısını yazdı. Aslında bu ödeve hiçbir katkıda bulunmamıştım. Bu beni iki yüzlü birisi gibi yapsa da elimden bir şey gelmezdi. Andrew kendini Çoktan hazırlamıştı. Ödevimiz bittikten sonra heykeltraşların eserlerine baktığı gibi ben de bizim eserimize baktım.
"Gerçekten çok güzel oldu." dedim. İçtenlikle demiştim. Ödevimizi beğenmiştim. Belki de bu zamana kadar yaptıklarımın en iyisiydi.
Kafamı Andrew'a doğru çevirdiğimde ben nasıl ödevimize bakıyorsam o da bana bakıyordu. Yine o yamuk gülümsemesi vardı.
Hemen kafamı çevirip ortalığı toplamaya başladım. Hala bana bakıyordu. Hissedebiliyordum. Garip bir durum olsa da hoşuma gitti.
Kısa süre sonra bana katıldı ve ortalık toplanmış oldu. Ödevi ben alacaktım ve okula teslim tarihinde ben götürecektim. Andrew çünkü ne zaman olduğunu unuturmuş ve yaptığımız bu şaheser Boşa gidermiş.
Ayağa kalktım tam giderken birisi bileğimden yakaladı. Kafamı döndürdüğümde Andrew olduğunu anladım. İşimiz bitmesine rağmen neden beni hala tutuyordu?
"Hipopatamlarda bulunan sinirlere çalışalım mı?" dedi şımarık bir şekilde. Ne dediği hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Ama sonra hatırladım. Birden ciddi ifademden çıkıp gülmeye başladım. O kadar sesli gülüyordum ki tüm kütüphane bana baktı. O zaman susmam gerektiğini anladım.
Andrew sözüne devam etti "Pazartesi günü sözlümüz var. Hazır buradayken birlikte hipotalamusun ne demek olduğunu öğrenmek ister misin?" dedi. Suratı şuan o kadar komikti ki tekrar gülmemek için kendimi zor tuttum ve başımı salladım.
"Nereden başlayacağız? Bunun için de hazırlıklı mısın?" dedim. Tıpkı ödevimizdeki gibi hazırlıklı olmasını umdum.
"Üzgünüm. Birlikte kalkıp kitapları almamız lazım." dedi. Birlikte ayağa kalktık ve hipotalamus ile ilgili olan kitapları aradık.
Kısa süre sonra hipotalamus ile ilgili her şeyi biliyordum. Çok kolay ve kısa bir şey olduğunu anladım. Dersi dinleseydim kesinlikle bilirdim.
Sonunda temelli olarak kütüphanedeki işimiz bitmişti. Andrew beni eve bırakmayı teklif etti. Ben de kabul ettim. Bu yorgun hâlimle gidemezdim. Kapımın önüne geldiğimizde bana bir şey söyleyeceğini anladım ve bekledim. Artık Andrew'un surat ifadesini okuyabiliyordum.
"Yarın lunaparka gitmek ister misin?" diye sordu. Sesi çekingen geliyordu. Haksız da sayılmadı. Aramız şu sıralar iyiydi ve bunu bozmamak için kabul ettim. Eve girdikten sonra Rose'u aradım. İki gündür haber alamıyordum ve arkadaşımı çok merak etmiştim. Telefon bir süre çaldı sonra kapandı. Ben de rahatsız etmemeyi düşündüm. Eğer telefonuna bakamıyorsa ciddi bir şey vardır. Çünkü o hiçbir zaman telefonunu elinden bırakmaz. O yüzden yarın evine gitmeye karar verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutup Yıldızı
Literatura KobiecaÖncelikle merhaba :)) Bu benim ilk kitap denemem olucak ve umarım çoğu kişi okur... Hemen hemen herkesin (buna ben de dahilim) okuduğu kitaplar yabancı olup Türkçe'ye çevrilmiş oluyor ve böylelikle istemesek de yabancı isimlere alışmış oluyoruz. Ör...