5.Bölüm

1.1K 128 8
                                    

3 ay oldu ha... Vizeler bitti derken finallere çalışmak durumunda kaldım ve bölüm aşırı gecikti. Ara tatilde bölüm stoklayacağım. Neyse bence bir baştan okuyun, konuyu muhtemelen unuttunuz.
Sorry.
İyi okumalar.

Sabah uyandığımda her yerim acı içindeydi. Bu, dün geceki maceramızdan sonra beklediğim bir şeydi.

Şapkalı pek çok şey olabilirdi ama yatakta nazik olmak bunlardan biri değildi.

Sadist olduğundan şüphelenmiştim ve bu şüphem onaylanmıştı.

En azından onun hakkında bir şeyler öğreniyorum.

Ağzımın içerisinde küfürler mırıldanırken duşa girdim.

Sıcak su kasılmış kaslarımı gevşetiyor, acımı bir nebze de olsa hafifletiyordu.

"Lanet sürtük."

Saçlarımı hızlıca yıkarken söylenmeden edemedim. Bir görev için buradaydım ama onun hakkında öğrenebildiğim tek şey sadist olduğuydu.

Yeșilkent'e elim boş dönersem İblis'in de benim de fişimi çekeceklerini biliyordum.

Sıkıntı içinde kara kara düşünerek çıktım duştan. Dolabın içinden rahat bir kazak ve eşofman altı seçip giyinirken bile ruh halim aynıydı. En son yatağın üzerinde oturup kara kara duvarları izlemeye başlamıştım ki kapı çalındı.

"Girin."

İçeriye saçları mükemmel bir şekilde biçimlendirilerek arkaya yatırılmış, tek bir kırışıklığı olmayan siyah bir takım giyen bir adam girdi.

Şapkalının elit takımından biri olduğu belliydi.

"Kraliçemiz sizi bekliyor. Lütfen beni takip edin." Dedi adam saygıyla kafasını eğerken.

"Üzerimi değiştirmeme gerek var mı?" diye sordum. Sonuçta her ne kadar rahat olsa da önemli bir yere eşofman artı kazak ikilisiyle gidemezdim.

"Gerek yok."

Adama güvenmeye karar vererek oturduğum yerden kalktım ve peşine düştüm. Odadan çıkmadan önce gözümü bağlamayı unutmamıştı.

Önemli değil, adımlarımı ezberleyebilirim.

Geçen sefer ezberleyememiştim ama bu sefer geçtiğim yerleri hatırlamaya kararlıydım.

Pür dikkat adımlarıma odaklanırken bir yandan da önümde yürüyen adamın ceketinin ucundan sıkıca tutmayı ihmal etmiyordum. Olur da kaybolursam bu benim sonum olurdu.

Gerçi bu kalibrede bir adamın beni kaybetmeyeceğinden emindim ama yine de tedbirli olmaktan zarar gelmezdi.

"Geldik."

15 dakika gibi kısa bir sürenin sonunda adam beni bir odaya soktu ve nazikçe gözlerimdeki bağı çözdü.

Bu sefer geldiğimiz yolu ezberlemiştim.

Ani ışık gözlerimi kamaştırırken kirpiklerimi kırpıştırdım ve odaklanmaya çalıştım. Bulunduğum ortamı algılamam uzun sürmedi zira içerisi beyaz duvarlarla kaplı boş bir odadan ibaretti.

Odanın merkezinde görkemli bir taht ve de o tahtta oturan tahttan daha görkemli bir kadın vardı.

Şapkalı konuşmadı, bir elini yumruk yapıp çenesinin altına dayayarak beni izledi sadece.

Beni buraya getiren adam hızla gözden kaybolurken bile istifini bozmadı.

İlk kez bir sessizlik bu kadar boğucu ve gergin hissettiriyordu.

Konuşmak, bir şekilde bu gergin ortamı bozmak istedim ama ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum. Beni neden buraya getirttirmişti? Belki de benden sıkılmıştı ve beni öldürmek istiyordu?

Sonuncu seçeneği hemen eledim zira beni öldürmek istese bile bunu böylesine beyaz bir odada yapmazdı.

Sahi bu oda neden hastalık derecesinde beyazdı?

"Sen de bir şeyler olduğunu biliyorum." Dedi Şapkalı ne kadar süre sonra sessizliğini bozarak.

"Bir an süt dökmüş kedi yavrusu gibi oluyorsun, bir an sonra ise bir bakıyorum ki kuyruğuna basılmış kaplan gibisin."

Yüzümü ifadesiz tutarak dinledim söylediklerini. Rol yapma yeteneğim iyiydi ama anlaşılan onun gözlem yeteneği benim yeteneğimi birkaç kademe geçiyordu.

"Seni yanımda tutarsam pişman olacağımı hissediyorum."

Bir anda oturduğu tahttan kalkarak bana doğru yürümeye başladı. Onun attığı her bir adıma karşılık ben geri adımladım. En sonunda sırtım kapalı ve muhtemelen kilitli kapıyla buluştu.

Yüzü o kadar yakındı ki o kendine has kan ve gül kokusunu ciğerlerime çekebiliyordum.

Tek elini kaldırarak yanaklarımı okşadı. Parmakları yavaşça aşağıya kaydı. Çeneme, oradan da boynuma. İşaret parmağı şah damarımın üzerinde durduğunda gergince yutkundum

"Seni öldürmek o kadar kolay ki."

Sesi yumuşacıktı lakin gözleri tehlikeli bir ışıkla parlıyordu.

Parmakları bir anda boğazımı sertçe kavradı. Nefes alamadığımı hissederek çırpınmaya başladım. İstesem karşılık verebilirdim ama bu benim bir ajan olduğumu gösterirdi ve daha sonra çeşitli işkencelerle ağzımdan laf alabilirlerdi.

İhanet etmektense ölmeyi yeğlerdim.

Öleceğim.

Yalvarırcasına gözlerinin içine baktım. Bakışları donuk ve duygusuzdu. Bir insana değil de bir böceğe bakıyor gibiydi.

İçinde bulunduğum durumu tamamen fark ederek çırpınmayı kestim ve bakışlarımı yere diktim. Sebebini bilmezlikten geldiğim bir hayal kırıklığı düşüncelerimi esir almıştı.

Kaderimi kabullenecekken nefesimi kesen parmaklar gevşedi ve kendimi iki büklüm öksürürken buldum. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken bir kez daha gözlerine baktım.

Az önceki donuklukları gitmiş, bulutlu bir bakışla gölgelenmişlerdi.

"Ama bir o kadar da zor. "

Şu an ölebilirdim. Tam da bu saniyede, bu tanımadığım ve bugün ilk kez gördüğüm yerde, bu mükemmel görünüşlü kadın tarafından öldürülebilirdim ve kuvvetle muhtemel cesedimi kimse bulamazdı.

Buna rağmen hissettiğim şey korku değildi.

Buraya geldiğimden beri görevim dışında pek çok şey yapmıştım. Ondan nefret etmem gerektiğini bilmeme rağmen ölüme uçan kelebekler gibi ateşine kapılmıştım.

Onunla sevişmiş, kanlı oyunlarını izlemiştim.

Bir şekilde duygusal olarak çöküntü yaşadığını biliyordum ve bundan yararlanıp onu manipüle etmek yerine onun yanında olmak istiyordum.

Bu yanlıştı çünkü o benim düşmanımdı.

Ama bu gerçek hislerime engel olmuyordu.

Yıldırım aşkına inanmazdım ama içinde bulunduğumuz durumu bu tamlamadan daha iyi ifade edebilecek başka bir şey yoktu.

Gözlerim ona değdiği andan itibaren davranışlarıma mantığım değil hormonlarım yön vermeye başlamıştı.

Onun için de durumun aynı olduğu gün gibi ortadaydı.

Beni şüpheli bulmasına rağmen yanından ayırmıyordu ve az önce beni öldürmenin ne kadar zor olduğundan bahsetmişti. Anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.

Beni öldürmek istemiyordu.

Hormonlarım çığlık çığlığa ona teslim olmamı söylerken mantığım ise onun bu zaafını kullanarak görevimi tamamlamamı söylüyordu.

Ve onunla tanıştığımdan beri ilk kez mantığımın sesini dinlemeye karar verdim.

Şapkalı bana ne kadar düşkün olursa olsun benim tek amacım sırlarını çalıp Yeşilkent'e dönmek olacaktı.

Bizler düşmandık.

Daha fazlası olamazdık.

Şapkalı (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin