6.Bölüm

972 122 7
                                    

Evet, artık düzenli bölümlere geldik. Haftada 2 bölüm atacağım. Bölüm günleri Çarşamba ve Pazar olacak. Cevap veremesem de satır arası yorumları okuyorum ve itiraf etmem gerekirse bu, yapmayı en sevdiğim şeylerden biri.

İyi okumalar.

"Üzerini giyin, dışarı çıkıyoruz." Dedi Şapkalı odada pek belli olmayan bir yerden birkaç parça kıyafet çıkarırken.

Az önce yaşadıklarım beni biraz sarssa da sözlerini ikiletmedim ve hızlı hareketlerle dizlerimin hemen üzerinde biten kalın elbiseyi ve kısa botları giydim.

Uzun şalı da omuzlarıma attığımda giyecek başka bir şey kalmamıştı. Buraya geldiğimden beri ilk kez bu kadar kalın ve kapalı giyinmiştim. Elbisenin altına giydiğim opak çorap ve hem omuzlarımı hem de boynumu örten şal beni biraz tedirgin etmişti.

En salak insan bile Şapkalının şu an düzgün bir ruh hali içerisinde olmadığını görebilirdi. Beni nereye götürecekti ki bu kadar kapalı ve kalın giydirmişti?

Her şeye rağmen ölmeyeceğimi bilmek beni biraz rahatlatıyordu. İşkence göreceğimi de sanmıyordum. Belki de sadece gözümü korkutmak istiyordu?

Kim bilir. Gidip görmekten başka çarem yoktu.

"Gel, gözlerini bağlayalım."

Becerikli parmaklarını gözlerimi kalın ve rahatsız bir kumaşla kapatırken bu durumun gerçekten de canımı sıkmaya başladığını fark ettim. Bu kahrolası labirentte her yere göz bağıyla gitmekten yorulmuştum.

Görevimi kısa kesmek için bir neden daha.

Kolumu tutup beni çekiştiriyordu ama hareketleri kaba değildi. Nazik olduğu söylenemese de canımı yakmamaya dikkat ediyordu sanki.

Bilemiyordum.

Çizgi karar veremeyeceğim kadar ince ve belirsizdi.

Uzunca bir süre yürüdük. Yanlış saymamışsam eğer yarım saatten fazla oluyordu beyaz odadan çıktığımızdan beri.

Üstelik yakın zamanda duracak gibi değildik.

Sessizlik canımı sıktığı için bir anda konuşmaya başladım.

"En sevdiğin renk ne?"

Tamam, itiraf ediyorum ki oldukça saçma bir soru olmuştu ama yine de bilmek istiyordum. Bir insanı tanıyarak sevdiğinizde bu size iyi hissettirir. İçinizde bir güven duygusu oluşur.

Tam tersi olarak bir insanı nedensizce ve tanımadan sevdiğinizde, ona aniden çekildiğinizde kendinizi kötü hissedersiniz. Gergin ve güvensiz olursunuz çünkü bilinmeyen sularda yüzüyorsunuzdur.

O suları biraz da olsa tanımak istiyordum.

Cinsellikle alakalı ya da değil. Bir şekilde ona çekilmiştim ve en azından bu kadarını yapabilirdim.

"Mavi." Diye cevap verdi kısa bir sessizliğin ardından. "Eskiden yeşildi."

Kendimi "Ne zaman mavi oldu?" derken buldum.

"Seni ilgilendirmez."

Sesi sertti. Bu konuyu burada bırakmam gerekiyordu. Bam teline basmak istemezdim.

"Peki en sevdiğin yemek ne?"

"Beni zehirlemek için soruyorsan yanlış yapıyorsun prenses. Çok güçlü bir bağışıklık sistemim var ve hiçbir zehir beni öldüremez."

Haksız yere suçlandığım için trip atarcasına dudaklarımı büzdüm ve konuşmayı kestim.

Demek zehir işe yaramıyor?

Soruyu sorma amacım bu değildi ama en azından işe yarar bir şeyler öğrenmiştim.

"Çocuk gibi davranma. Şu an bu hallerini çekemem."

Gerçekten de bir şeyler olmuştu. Şapkalı bir şeyler mi öğrenmişti? Belki de benim ajan olduğumu biliyordu? Ya da sadece özel günündeydi.

Evet, bu daha mantıklıydı.

Zira benim ajan olduğumu öğrenseydi ya hemen öldürür ya da işkence ederdi.

"Beni geriyorsun. Eğlenceli değil."

Absürt bir şekilde durdu ve tek hamlede beni geriye fırlattı. Yere düşeceğimi sanmıştım ama sırtım duvarla buluşunca dar bir koridorda olduğumuzu anladım.

"Bu siktiğimin dünyasında eğlenceli olan bir şey yok. Ben eğlenmiyorsam sen de eğlenemezsin." Dedi.

Sesinin yakınlığına bakarsak hemen dibimdeydi.

"Seni tanımıyorum ama bugün farklı olduğunu anlamayacak kadar aptal değilim. Yanlış bir şey mi yaptım?" diye sordum ve cevabını beklemeye başladım.

Gerçekten de merak ediyordum. Aniden delirmiş gibiydi.

"Ah Derin, kendini bu kadar önemli görmen çok büyüleyici. Sen kimsin ki yaptığın bir şey benim ruh halimi etkileyebiliyor?"

Donup kaldım.

Daha önce fark etmemiştim ama bilinçsiz bir şekilde kendimin önemli olduğunu düşünüyordum. Onun bana olan ilgisini garanti kabul etmiştim ve en büyük hatamı yapmıştım.

"Evet, doğru seni öldürmek istemiyorum ki bu çok ilginç."

O, deli demişlerdi.

"Değişken hallerin beni cezbediyor, bunu da inkâr edemem."

Seni bir gülle öldürebilir, bir bıçakla yaşatabilir demişlerdi.

"Ama sadece bu kadar."

Bir melek gibi görünebilir demişlerdi.

"Günün sonunda sen de diğer böceklerden farklı değilsin."

Ama günün sonunda bir şeytandan daha fazlası değildi.

"Bu kadar konuşma yeter, hâlâ gidilecek yolumuz var. Sessiz ol ve başımı ağrıtma."

***

Yaklaşık olarak bir saat yürüdükten sonra kan kokusunun oldukça ağır olduğu bir yere gelmiştik. Burası tahmin ettiğim yerse eğer işim gittikçe zorlaşacak demekti.

"Size yeni bir oyuncak getirdim!" diye bağırdı Şapkalı aniden neşeli bir ruh haline bürünerek.

Ardından tek hamlede gözlerimdeki kumaşı çözdü.

Evet, doğru tahmin etmiştim. Burası kanlı oyunların oynandığı arenaydı ve şu an tam da ortasında duruyorduk. Oyunların sağ kalanlarının uyuduğu hücreler arenanın duvarlarına gömülüydü.

Sekiz kişi hücrelerinden çıkmış korku dolu gözlerle Şapkalıya bakıyordu.

Şapkalı otuz iki diş sırıtarak beni öne doğru ittirdi.

"Yeni oyuncak nasıl? Güzel, öyle değil mi?"

Herkes korkuyla kafasını sallamaya başladı. Sanki bir saniye sonra cevap verseler bu deli kadının gazabına uğrayacaklardı. Onlara hak vermediğimi söyleyemezdim. Onun dengesizliğine ilk elden şahit olmuştum.

"Onunla oynayabilirsiniz ama öldürmek ve tecavüz etmek yok. Sadece biraz terbiye edilmesi gerekiyor. Haddini bilmeli."

Son iki kelimeyi oldukça karanlık bir bakışla söylemişti.

Şimdi daha iyi anlamıştım.

Bana haddinden fazla ilgi gösterdiğini düşünüyordu ve böyle yaparak kendini avutmak istiyordu. Bana değer vermediğini kanıtlamak istiyordu.

Bunu ben de bilmek istiyordum. Bana gerçekten değer verip vermediğini.

Mantıklı düşünürsek daha yeni tanıştığımız ve birbirimiz hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz için bana değer vermesi imkânsızdı ama mantığı siktir edeli çok olmuştu.

Oyunda o varsa dürtülerinle hareket etmeliydin yoksa yem olurdun.

Bu yüzden görecektik. Bu oyunun sonunda kimin kazanacağını. Günün sonunda beni buradan almaya gelirse galip ben olacaktım.

Gelmezse ise o kazanacaktı.

Şapkalı (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin