"Umarım yanlış duymuşumdur Mercan Hanım."
"Hayır, doğru duydun. Böyle bir yemeği bizim karşımıza çıkarmaya utanmıyor musunuz?" dedi sesini yükselterek ve iğneleyici bir tavırla.
Bu sefer konuya atlayan Mahir oldu. "Siz kimsiniz de abime karşı sesinizi yükseltirsiniz!"
Ortalık dahada karışmaya başlamıştı ve her geçen dakika sinir kat sayım artıyordu.
"Annem haklı bu kadar rezil bir şeyi önümüze koymanız bize hakarettir." diye ortaya atıldı Eran'ın Mercan anasından olan Hacer.
Eran bir an da ayağa kalktı ve "Yete-"
"Konağı hemen terk edin!" Elimle de avluya geçişi sağlayan kapıyı gösterdim.
"Buradaki diğer yemekleri kötülemenize ses çıkarmam ama bu yemek hakkında hiçbir şey diyemezsiniz. O yüzden defolun gidin."
Arkadan babamın sesi duyuldu. "Bizden size verilecek kimse yoktur."
Eran şok olmuş şekilde bakıyordu, bana. O sırada gözümden bir iki damla yaş aktı. Masadan hızlı bir şekilde kalktım ve uzun zamandır kapısı kitli olan odaya doğru yürüdüm. Hemen kapının dibindeki saksıdan anahtarı aldım. Kapıyı açtığım gibi geri kitledim. Odayı şöyle bir gözden geçirince onu ne kadar özlediğimi bir daha hatırladım.
Onun şu an burada olmasını o kadar isterdim ki! Aklımdaki soru işaretlerini tek tek yok ederdi. Eskisi gibi çiftlikte ata binerdik. Aşiret toplandığında dedikodu avına çıkardık. Birlikte tarladaki sebzelerle uğraşırdık. O gittiğinden beri gitar çalmak dışında onunla yaptığım hiçbir şeyi yapmadım. Gitar çalmağı onu çok özlediğimde yapardım. Ve bu akşam Mercan Hanım'ın burun kıvırdığı yemeği. O onun en sevdiği yemekti. Onu da bu akşam hissetmek için o yemeği hazırlamıştım ve dedikleri beni çileden çıkarmıştı. Sanki Melisay'a hakaret etmişler gibi hissettim. Buna da kesinlikle izin vermem.
Uzun süre onun yatağında yattım ve tavandan sarkan kelebeklere baktım. Bunları yaptığımız günü çok net hatırlıyordum. Renkli kağıtları tek tek kesmiştim. Melisay da onlara detay vermişti. Sonra iplere takıp, tavana asmıştık. Hatta geceleri parlıyorlardı.
Kelebeklere dalmış, eskiyi düşünürken kapı birkaç kez tık tıklandı. "Abi... aşağı gelsen iyi olacak." Bu ses Buğra'nın sesiydi. Mahir'in öz ve ondan bir küçük olan kardeşiydi. Bir cevap vermedim. O da zaten diretmedi. Ama bu sefer en küçüğümüzün sesi geldi. "Abi, çok korkuyorum. Lütfen, aç kapıyı." Onun o masum ve korkmuş sesini duyar duymaz ayağı kalktım. Kapıyı açtığım gibi üstüme altladı.
"Aşağısı sen gidince çok karıştı. Herkes birbirine bağrıyor." Bulut'u kucağıma alıp, büyük adımlarla ilerlemeye başladım. Salona doğru yaklaştıkça sesler kulağıma doldu. Bulut'u rahatsız etmiş olacak ki kulağını elleriyle kapatırken bana daha çok sığındı. Ben de onu biraz daha sıkı tuttum, düşmesin diye.
Merdivenden iner inmez. Dikkatleri üstüme çekmek için iki kere yanımdaki sepbahaya vurdum. İstediğim gibi de oldu. Herkesin gözleri bana döndü.
"Sesinizi alçaktın Bulut'u korkutuyorsunuz." Bu sefer gözler kucağımda ki Bulut'a döndü. Dolmuş gözleri ile etraftakilere korkarak bakıyordu.
Sessizliği fırsat bilip, konuşmaya devam ettim. "Sizin hala burada ne işiniz var? Size açıkça kapıyı gösterdiğimizi düşünüyorum."
Mercan'ın "Size demiştim aynı rezil kardeşi ve babası gibi." İşte son damla bu oldu. O kadar sinirlendim ki ellerim titremeye başladı. Eran da aynı şeyi duymuş olacak ki Mercan anasına sinirli sinirli bakıyordu.
"Eran rica ediyorum. Konağımızı terk edin." Bir bana bir de diğerlerine baktı. Sonra ailesine "Gidiyoruz." diyip, yanıma geldi. Kulağıma "Seni bırakacağımı sakın düşünme. Çünkü bu imkansız bir şey." Sonra arkasını dönüp, konağı terk etti. Nedense bir anda dedikleriyle sakinleşmiştim. Bende böyle etki bırakması beni çıldırtıyor.
Onlar gidince herkesin gözleri bana döndü. Çoğu evlenme işine iyi bakmadığımı biliyordu. Anam ve babam hariç. Onlar benim içimi dışı bilirlerdi. Ona karşı ilgim olduğunu çoktan anlamışlardır. Bana üzgün gözlerde baktılar. Diğerleri ise çökmüş gibi görünmeme azda olsa şaşırmışlardı.
O gün Melisay'ın odasında kaldım. Ertesi sabahta kendi odama geçtim. Telefonumu kapatmıştım o yüzden kimse bana ulaşamıyordu. Biraz yalnız kalmak istiyordum. Eran'ın hayatıma gitmesi dengelerimi alt üst etmişti. Benim sakin bir hayatım vardı. Ama onun gelmesi ile yaşamadığım şey kalmamıştı âdeta.
Bir haftadır odadan dışarı çıkmadım. Üniversite ile konuşup, online ders talebinde bulunmuştum. Bu üniversitenin yeni başlattığı bir şeydi ve işime geliyordu. Anam ara sıra yanıma uğruyor. Ne yaptığıma bakıyor ve zorla yemek yediriyordu. Bir haftada çöküşe uğramıştım, bildin.
Uzun zamandır odadan çıkma tek sebebim olan tuvalete gitmek için yine odadan çıkmıştım ki! Bulut ve Mahir'in konuşmasına şahit oldum. "Bulut üzülme. Hem bak Eslem anam onu kendine getirmenin yolunu buldu. Birkaç güne kadar eski haline döner." Üzgün üzgün Mahir'e bakan Bulut'un hemen yüzünde güller açtı. "Gerçekten mi? Onu üzgün görmek beni çok üzüyor. O yine gülsün de benimle oyun oynamasa da olur." Onun bu tatlı hallerini yemek istiyordum. Aynı zamanda onu üzmüş olmak beni de üzdü. Kendime kızdım bu yüzden. Sonra onların seslerini duyamayacağım kadar uzaklaştılar.
Mahir neden bahsediyordu? Eran'ı buraya getireceklerini sanmıyorum. Onlarda benim kadar Behram aşiretine kızgın. Eran'ın suçu yok ama kurunun yanında yaşta yanar diye boşuna dememişler. Berçin ve Cankurt'u getireceklerini pek sanmıyorum. Babamın onları sevdiği söylenemez. Özellikle de Cankurt'u. Aklıma biri daha geliyor ama onun o kadar uzaktan geleceğini sanmıyorum. Beni onlar dışında kimse bu odadan çıkaramaz ki!
O gün akşam anam gelince ona sordum. O yanlış duymuşsun diyip, beni geçiştirdi. Bende yakında kokusu çıkar diyip, çokta düşünmedim. Ama sabah bana koala gibi yapış kişi görmek beni hem dünyalar kadar mutlu etmiş hem de şaşırtmıştı.
Aslında cumartesi veya pazar yazıp, atacaktım bölümü ama arkadaşım ümüğüme yapıştığı için bugün yazmak zorunda kaldım. Hızlı ve acele ile yazdım, umarım güzel olmuştur. Hatalarımı maruz görürseniz, çok sevinirim.