2. Bölüm

6.1K 360 49
                                    

Normalde erken saatlerde uyanan biriyimdir ama ilk defa beşte uyanmıştım. Doğal olarak bu saatte herkes uyuyordu. Bizim konakta da genelde yedide çalışanlar uyanırdı. En geçte sekizde uyanırdı ev halkı. Bende uykum olmadığı için Urfa'yı gezmeye karar verdim. Babam gençken buraya sık sık geldiğini ve güzel bir yer olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu. O yüzden feci derecede merak ediyordum. Ev halkı uyanana kadar etrafı gezip gelirdim.

Üstüme bir şeyler geçirip konağın avlusuna çıktım. Asıl sorun konağın giriş kapısı kapalıysa nasıl açacağımdı. Bir umut kapıya ilerledim ve itirdim. Şansıma kapı açıktı. Dışarı çıkıp, yürümeye başladım. Hava yavaş yavaş ağrıyordu ama hava sıcaktı. İnternete bulduğum yerlere gitmeye karar vermiştim. Cadde olduğunu düşündüğü yere gelince bir süre taksi geçmesini bekledim. Saat çok erken olduğu için taksi bulmam uzun sürecek gibi görünüyordu. En sonunda bir taksi gelince durdurdum ve beni Reji kilisesine götürmesini istedim.

Böylece gezmeye Reji kilisesi ile başladım. Sonra Göbeklitepe, Aynzeliha gölü, Germuş kilisesine gittim. Acıktığım için ve merkezi de gezmek için merkeze gittim. Kahvaltı için elimde yiyebileceğim bir şeyler baktım. Urfa'nın yöresel yiyeceklerinden olan semsek adındaki hamur kızartmasınıdan farklı olmasına rağmen o tarz bir şey olan semseği aldım ve etrafı gezmeye devam ettim.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım ama saat çoktan iki buçuk olmuştu. Söz de onlar uyanmadan konakta olacaktım. Bura gelirken gördüğüm taksi durağına doğru yürürken bir teyzenin çantasını çalan hırsızı gördüm. Kadın arkasında öyle bağırmıştı ki içim acıdı. O yüzden kadına yardım etmeye karar verdim. Biraz kendimi riske atacağım ama hırsızın peşinden koşmaya başladım. Sporla ilgilendiğim için bacak kaslarım güçlüydü. Onu yakalamam pek uzun sürmedi bu yüzden. Teyzenin çantası ile geri döndüğüm de kadın çantasını aldığımı görür görmez bana teşekkür etmeye başladı. "Allah razı olsun. Allah ne muradın varsa versin." diyip durdu.

Artık konağa dönebilirdim. Taksinin oraya gelince elimi cebime attım. Bir de ne fark edeyim! Cüzdanım ve telefonum yok. Mükemmel ya! Kadının çantasını kurtaralım derken benimkiler çalındı. Şimdi ne yapacağız? En iyisi taksiyi konağa kadar ötüreyim oradaki birine ödetirim parasını. Taksiye bindim ve "Behram aşiretinin konağını biliyor musunuz?" diye sordum. Adam hemen cevap verdi. "Burada onları bilmeyen mi vardır beyim? Siz hiç görmedim beyim buralarda kimlerdensiniz?" Hiç muhabbet edesim yoktu ama adamı cevapsız bırakmak ayıp olurdu. "Ben Hatay'daki Kancılar aşiretinden Acar Kancı." Sözüm biter bitmez ani bir fren yaptı. " Arabamdan inin hemen! Burada kimse arabasına Kancıları almaz. Hemen çıkın yoksa sizi ben zorla çıkarırım." diye kükredi adeta. Bir şey demeden indim taksiden.

Buradakiler neden bizden bu kadar nefret ediyorlar. Onlara en fazla ne yapmış olabiliriz ki. Güzel yolun ortasında kaldım ve ne beş kuruşum neden yardım çağıra bileceğim bir telefonum var. İstanbul'da başıma gelse bir şekilde halladerdim ama Urfa yani hiç bilmediğim bir şehir. En iyisi geldiğimiz yere doğru yürümek. Zaten çok bir yol geldiğimiz yok. İnsansız keşke merkezde bıraksaydı beni. Tahmini olarak kırk, elli dakika sonra geldiğimiz yere geri döndüm.

Etrafta bulunan banklardan biri oturdum ve öylece yere bakmaya başladım. Saat çoktan dört olmuştur. Acaba beni arıyorlar mıydı? Gebersin gitsin mi yiyorlardı yoksa. Galiba cevabımı almıştım arkamdan gelen bağırma sesi ile. "Acar sen misin?" Banktan kalkıp, arkama bakmam ile Eran ile karşılaşmam bir oldu. Bir hışımla yanıma geldi. Beni kendi etrafımda döndürdü. Bana bir şey olmuş mu diye kontrol ediyordu galiba. Aşırı endişelenmiş gibi duruyordu.

"Beni bulmaya gelmişsin." Gerçekten beni aramasına şaşırmıştım. Benden pek haz etmediğini düşünmüştüm. Emanetle misafir arası bir olduğum için aradı herhalde. Yoksa arayacağını hiç sanmam.

"Gelmeyip, ne yapacaktım? Asıl sen söyle senin ne işin var burada?"

"Konağa geçince konuşsak."

Tamam dercesine kafasını sağladı geçen gün bindiğim lüks arabaya yine bindim. Akıllı ekrandan Miraz diye birini aradı. "Aramayı bırakabilirsiniz. Buldum onu fakat bir daha konağın kapısı açık bırakılırsa işler o adamlar için iyi olmaz." dedi sinirli bit şekilde. Karşı taraftan "Tamam ağam diye kısa bir cevap verdi. "Burada ağam bana düşmez ama sen bu çoc-" cümlesini bitirmesine izin vermeden kapattı.

"Galiba sana bir şey diyecekti." Bana bir bakış attı ve geri yola döndürdü simsiyah irislerini. "Önemli bir şey olduğunu düşünseydim dinlerdim zaten." Sesi daha deminki sinirinden arınmış gibi çıkmıştı. Bir şey demedim ve önüme döndüm. Sessiz yolculuktan sıkılınca yanımdaki yunan tanrısını izlemeye karar verdim. Bir süre bir mimik oynatmadan yola bakan yüzüne baktım. Hafif çıkık elmacık kemiklerinde gezindi gözlerim. Sonra hareketlenen ellerine baktım. Direksiyonu sıkıyordu. Bu yaptığı hareketle damarları daha belirli oluyordu. Adamın adamları insanı kendinden geçirecek güzellikteydi. Allah özene bezene yaratmış kelimesine layık kişiydi. Hatta o söz Eran için yazılmış olmalıydı. Galiba onu izlememden hoşlanmamıştı. Şahsen ben de hoşlanmazdım ve önüme döndüm.

Merkez, konağa baya uzak bir yerde olduğu için hâlâ yol bitmemişti. "Burada babanları arasan iyi edersin seni merak etmiş olmalılar. Babam neysede anam beni kesin çok merak etmiş ve yargarayı koparmıştır. "Şey telefonum çalındı da seninken arayabilir miyim?" Biraz öne doğru hareket edip, cebinden telefonu çıkardıp, bana uzattı. Ezberimde olan numarayı aradım. Babam ilk baş bir azar çekmişti haklı da sayılırdı. Sonra anam ne kadar onu endişelendirdiğimi söyleyip durdu.

Telefonuyla işim bittiğinde ona geri verdim. En sonunda konağa gelmiştik. İçeri girer girmez geçen gün sohbet ederken ismini öğrendiğim Neriman Hanım yani Eran'ın anası bir anda bana sarılmıştı. "Çok korkuttun bizi Acar sana bir şey olsa iki aşireti kimse bir daha barıştıramazlardı ananın sana ne kadar düşkün olduğunu neredeyse bütün aşiret aileleri biliyor." Evet, öyle bir durum söz konusuydu. "Merak etmeyin ben iyiyim." Salona geçince başımdan geçenleri onlara anlattım.

Konuşmamız bitince Eran salondan dışarı çıktı. Bende peşinden gittim. Avluda öve öve bitiremeyeceğim o damarlı elleri ile sigarasından bir duman çekti kafasını biraz geriye atarak geri bıraktı. Havada duman dağılırken kapıdan ayrılıp, ona doğru yürümeye başladım. Beni görür görmez sigara söndürdü. Aslında söndürmesine gerek yoktu sigara beni rahatsız etmezdi.

"Bir şey mi oldu?"

"Yok da şu imza işini halletsek iyi olur İstanbul'da işlerim." Aslında işlerim yoktu ama daha fazla insanların benden nefret etmesine dayanamam diye düşünüyorum.

"O iş uzayacak gibi duruyor. Sözleşme ile sekreterim ilgileniyordu ve geçen gün evde kriz geçirmiş o yüzden hastanede. Bir hafta buradasın gibi görünüyor." Bunlar babamla bir şeyler mi çeviriyorlar. Bir haftaya boşuna uzatıyor. Sözleşmeyi hazırlatabileceği bir sürü çalışanı var sonuçta. Babamın da o iş bir hafta sürer demesi aklıma gelince şüphelenmemek elde değil.

"Ben hazırlarım sözleşmeyi. Bugünde imzalarım yarın ilk uçakla giderim."

"Neden bu kadar çok gitmek istiyorsun?"

"Dediğim gibi işlerim var."

Gözlerini gözlerime dikti bir süre öylece kaldık. Simsiyah irisleri beni kendine çekiyordu her saniye. İlk gözlerini kaçıran ben oldum. "Neden yalan söylüyorsun? Başka bir sebepten dolayı gitmek istiyorsun. O sebep ne?"

Diretmeye gerek olduğunu düşünmediğim için asıl sebebi söylemeye karar verdim. "Bu şehirde kimse beni ve ailemi hatta halkımızı bile sevmiyor. Bana dik dik bakıyorlarlar ya da taksicinin yaptığı gibi bir durumla bir daha karşılaşmam yüksek ihtimal."

Kısık sesle şunu söylediğini duydum. "Hay sikeyim bu işi. Gidecek işte." Ne demekti bu.

Yazımda yanlışlık olabilir. Yazmaya üşenmeyen ama düzeltmeye üşenen biriyim.

Aşiret BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin