İstanbul'a geleli üç hafta olmuştu. Arkadaşlarımla vakit geçirmek için İstanbul'un en iyi barlarından birini seçmiştik. Biraz içip, kafa dağıtmaya ihtiyacım vardı. Şirkette son iki haftadır işler yoğundu. Okulların açılmasına da iki hafta kalmıştı zaten.
Berçin ve Cankurt ile birlikte gelmiştim. Saat gece birdi ve eğlence daha yeni başlıyordu. Birkaç şat Beluga votkasından atmıştım. Şu an Berçin ile çılgınca dans ediyorduk. Kolay sarhoş olan biri değildim. Aslında şu ana kadar tam olarak sarhoş olduğum bir zaman olmamıştı. Ne kadar süre dans ettik bilmiyorum ama yorulduğumu hissedince bar tezgahının önünde bulunan döner sandalyelere attım. Her zamanki içki sıralamama uyup birkaç şat tekila istedim.
Bu sefer Cankurt yanıma yavaştı. "Hadi kalk. Birazda benle dans et. Hep Berçinle dans ettin."
"Biraz dinlenseydim."
"Buraya oturmaya değil, eğlenmeye geldik. Hadi!" Ellerimden tuttu ve beni kendine çekti. Beni belimden çekti ve bir an da geri yatırdı. Yine başladık desene. Beni kendi etrafında dolaştırdı ve arkadan çalan şarkıyı dudaklarıma doğru söylemeye başladı. Kendisi dünyanın en yavşak arkadaşı olur. İte boka bile yavşaya biliyor. Bir ara duvarla flört ederken görmüştüm onu. Durum o kadar ciddi.
Bir an da biri beni belimden çekti. Cankurt'un yüzünde sinirli bir ifade vardı. Kesin kavga çıkacaktı. Kimdi ki beni çeken? Çeken kişi görmek için arkama döndüğümde Eran ile karşılaştım. Bunun burada ne işi vardı?
"Sen kimsin kardeşim? O elini çek belinden. Yoksa kırarım." Kendisi yavşak olduğu kadarda sinirli ve kavgacıdır.
"Asıl sen kimsin de benimle böyle konuşuyorsun! İster elimi beline koyarım ister bir an da çekip dudağına yapışırım bu seni hiç alakadar etmez." Ne diyor bu adam şu an? Ben fazla mı içtim yoksa? O kadar içki hayatta beni sarhoş etmez ki!
Tam bir şey diyecekken beni barın üst katına doğru çıkardı. Cebinden bir sigara çıkardı ve damarlı parmaklarının arasına sigarasını koydu ve ucunu yaktı. Uzun bir süre nefes aldı. Sonra kafasını arkaya yatırıp, üfledi.
"Senin burada ne işin var? O adam kim? Sevgilin mi? Çünkü gelmesem seni öpecekti ?" Sinirli bir şekilde peş peşe soruları sıraladı.
"Sence bara gelip ne yapabilirim? O adam Cankurt ve arkadaşım." Arkadaşımı üstüne basarak söyledim. "Sevgilim olsaydı ve beni öpseydi ne yapabilirdin ki?"
"Eğer öyle bir şey olsaydı o çocuğu öldürürdüm."
"Afedersin ama bunu hangi sıfatla yapardın. İş ortağım olman sana böyle bir yetki vermiyor. Zaten ben buradayken öyle bir şey yapman imkansız."
Sinirle sigarasından bir nefes daha çekti. Sigarası bitene kadar hiç konuşmadı benimde hiç konuşasım yoktu. Burada durmamın bir anlamı olduğunu düşünmediğim için onun arkası dönükken alt kata indim. Barmenin yanına gidip, bir bardak rom, bir bardak da cin istedim. Tek dikişle içmiştim. Aşırı sinirlenmiştim. Hayatıma ne hakla karışırdı? Arkadaşımla istediğimi yapardım ona ne ya? Bir bardakta absent söyledim ve içkilerin parasını ödedim. Absent en sevdiğim içkiydi. Onu yavaş yavaş tadını çıkara çıkara içmeyi severdim.
Sırtımı tezgaha yasladım ve kalabalık içinde birlikte dans eden Berçin ve Cankurt'u izlemeye koyuldum. Onlara bakıp gülüşsüyordum. İçkimden yudumlarken biraz daha gevşemiştim. İçkimin son yudumunu almıştım ki. Elimdeki bardak bir an da çekildi. Eran elimi sıkıca tuttu ve dışarı doğru sürüklemeye başladı.
"Ne yapıyorsun sen?" Bir süre bekledim cevap vermedi. Hafiften sarhoş olmuştum ama her şeyin farkındaydım. Ama olaylar çok kafa yorabilecek halde değildim. Cevap vermeyince sorumu yineledim. "Cevap versene! Ne yapıyorsun?" Beni araca koydu ve hemen sürü koltuğuna geçti. Yüzünde çok sinirli bir hal vardı. "O çocuk kim?" dedi dişlerini sıkararak. Madem o benim soruma cevap vermiyordu ben de onun sorusuna cevap vermezdim. "Sana o çocuk kim dedim!" O kadar yüksek ve sert bir tonla bağırmıştı ki adeta yerimde titredim. En iyisi cevap vermekti. "Üniversiteden arkadaşım Cankurt." Bir şey demedi. Aklında başka bir şey var gibiydi.
"Soyadı ne?"
"Ne yapacaksın soyadını?"
"Acar çocuğun soyadı ne bir daha tekrarlamıyacam?"
"Cankurt Tanant."
Bir süre sonra lüks bir evin bahçesinde durduk. Arabadan indi ve benimde kapımı açıp, inmemi bekledi. İndiğimde beni kapıya doğru yönlendirdi. İçeri girer girmez kendine viski koydu Eran. O sırada neden burada olduğumu sorguluyordum.
"Bir daha o çocukla görüşmeni istemiyorum."
"Afedersin! Buna karar verebileceğini mi sanıyorsun?"
"Evet sanıyorum." Oturduğu yerden kalktı ve bana doğru yaklaştı.
Ben de ayağa bir hışımla kalktım. "O zaman sadece sanmakla kalacaksın çünkü öyle bir şey olmayacak."
"Onu görücez Acar Kancı."
Bir anda elini boynuma attı ve dudağıma yapıştı. Kast katı kesilmiştim. Kesinlikle böyle bir hareket beklemiyordum. Alt dudağımı bir süre yavaşça emdi. Yaptığının yanlış olduğunu anlamış olacak ki aniden geri çekildi. Ellerini saçlarına daldırdı ve çekiştirmeye başladı. "Ben özür dilerim." Bir süre odanın içinde bir ileri bir geri gitti. Ben de onu ayakta şaşkın şaşkın izledim.
En sonunda odanın ortasında durdu ve bana döndü. "Sana iki yıldır deli gibi aşığım ve seni o şekilde görmek ne kadar canımı acıttı biliyor musun? Kan sıçradı beynime. Yıllardır seni uzaktan izledim, uzaktan sevdim. Ve itin tekinin dudakları nerdeyse senin dudağına deyecekti! O olayın hayalini kurmak bile benim için çok önemli ve kıymetli bir olayken o bunu nasıl yapmaya tenezzül eder." Konuşurken sesi bir yükseliyor bir de alçalıyordu. Sanki bana bağırmak istemiyordu ama kontrolünü ara sıra kaybediyordu."Ne?" Ağzımdan başka bir şey çıkmadı. Şok üstüne şok yaşıyordum. "Nasıl?" Biraz bekledim. "Beni nereden tanıyorsun?"
"Sen sarhoşsun git yat. Zaten anlatsam da yarın hatırlamazsın." Beynim işlevini durdurmuştu. Beni odaya doğru yönlendirmesine izin verdim. Yatağa yatana kadar kapıda bekledi. Eran'ın hesaba katmadığı tek şey benim tam olarak sarhoş olmamamdı.
Hatalarım varsa maruz görün. Bölüm pek içime sinmedi o yüzden dün yayımlamadım kusura bakmayın.