Urfa'ya geldiğimden bu yana üç gün geçti. Damatlık dışında artık her şey hazır ve nazır durumda. En azından damatlığı Eran ile almak istiyorum. Eran'a düğünümüzün hafta sonu olduğunu bu gün içinde eline ulaşacak davetiye ile haber vereceğim. Tepkisini heyecanla bekliyorum.
Birçok arkadaşım bu günden itibaren gelmeye başladı. Onlara Eranların otelinde odalar ayarladım. Yarım saat sonra uçakları inecek bazılarının. Karşılamak için odamdan ayrıldım. Merdivenlerden aşağı inerken Yöner Ağa'nın iki eşi aşağıda konuşuyordu.
İlk kulağıma Mercan Hanım'ın sesi geldi. "Eran'a yazık oldu. Onu ne kadar sevdiğimi bilirsin, Arzu."
"Bilmez miyim? Pekte sever çocukları Eran'ım." Bunlar düşündüğüm şey hakkında mı konuşuyorlar? Umarım öyle değildir. Ben yanlış anlıyorum.
"Arzu, senin kuzenin kızı ile mi tanıştırsak? Tam Eranlık. Kuma olarak alırız ne güzel!" Kuma haa!
"İyi fikir. Boy boyda çocukları olur." İstemsizce gözümden yaşlar süzülmeye başladı. Ne kadar Eran'ın dediklerini kabul etmeyeceğini bilsem de.
Bir hışımla merdivenlerin kenarından ayrıldım. Hızlı adımlarla yürürken yanlışlıkla Neriman Anneme çarpım. "Kusura bakma, anne. Misafirleri gelecek de geç kalırsam ayıp olur." dedim ve hemen göz yaşlarımı sildim.
Konağın dışına çıktığım da Arzu Hanım'ın oğlu ile denk geldim. "Babam seni bırakmamı söyledi, Acar. Hadi, arabaya." Bir şey demedim ve arabaya doğru yürüdüm. Arabaya binince konuşmaya başladı. "Tam olarak tanışmadık. Ben Alper. Behram aşiretinin dört numarası olurum."
"Anladım." O an hiç konuşasım yoktu. Pek kibar bir karşılık olmadı ama...
"Normale göre daha durgunsun. Bir şey mi oldu?" Normalde nasılım ki?
"Kusura bakma, pek kendimde değilim."
"Sorun değil. Biri ile konuşmak istersen buradayım."
"Konuşmaya ihtiyacım olursa Eran ile konuşurum. Yine de teklifin için sağ ol." Alper'den garip bir enerji sezinlemiştim. Ona karşı temkinli olsam iyi olur.
Havaalanına gelince Alper'e teşekkür ettim ve arabadan ayrıldım. Yöner Ağa çoktan misafirler için araba yollamıştı. Onlardan biri ile dönerdim, konağa. Tam havaalanın girişinde dikilmeye başlamıştım ki bir ses ve arkasından bana koşarak gelen Cankurt.
"Allah'ım neler görüyor bu gözler. Bir afet, bir meteor, bir gök taşı, bir melek... Gülüşüne kurban olduğum. Vallahi düğünde kaçıracam seni. Atacağım arabaya gazı kökleyeceğim." Onun bu enerjisi bana da geçmişti. Anında kahkaha atmaya başlamıştım.
"Kaçır beni, yakışıklım."
"Onay da aldığıma göre bu iş oldu bil. Kalbimin aort damarı." Cankurt ya! Benim yavşak şapşalım!
"Hadi gidelim. Uçak canımı okudu." Berçin midesini tutarak konuştu.
"Tamam, güzelim. Otele gidince yatarsın." diye karşılık verdi, Alara.
"Güzelim ha! Söyleyim de size iki kişilik oda versinler bari." Berçin hemen gözlerini pörtletti. Bundan sonra ise inkar lafları havada uçuşmaya başladı.
Arabaya binip otele doğru gitmeye başladık. Berçin kafasını Alara'nın boyun girintisine koymuş, pinekliyordu. Cankurt da kardeşini kıskandığı için benim boyun girintime kafasını koydu. Ara sırada saçını kaşıyorum. Paşamızın hoşuna gidiyor da.
Yoldaki gözlerimi Alara'nın konuşması ile ayırdım. "Senin bir şeyin mi var? Durgun geldin gözüme." Taktılar durgunluğuma bugün.
"Yok bir şeyim. Düğün telaşından yorgun düştüm. Halsizim o yüzden. Malum Eran ile aramız hafif limoni."
"Cankurt bahsetmişti, biraz." der demez arabaya durdu. Çalışanlar bagajdan eşyalarını alırlarken bizde içeriye geçtik. Girer girmez neredeyse on metrelik devasa avizeler karşıladı, bizi.
Onları odalarına yerleştirdikten sonra geri havaalanına döndüm. Anamlar ve Hatay'dakilerin uçağı inmişti. Onları aldıktan sonra yine aynı şeyi yaptım. Sadece tek fark anamları Behram konağına götürmek oldu.
Anamlar Eran'ı görmeyince hemen beni sıkıştırdılar. Ben de olayları ucundan anlattım. Zaten Efsun'un ismini duyar duymaz köpürdüler. Hatta "Boş ver düğünü. Geri dönüyoruz Hatay'a" falan dediler. Zor ikna ettim onları.
Akşam yemeği için herkes avludaydı. Yemek yemek istemesem de anamın zoru ile sofraya oturdum. Yemek boyunca tabağımdaki yemeklerle oynadığım için odaya çıkarken anam "Yemekle oynanır mı?" diyerek ufak bir terlik dansı sergiledi. Bu yaşıma geldim hala terlik yiyorum. Ara sıra içerliyorum, bunu.
Yatağıma yatmam ile sabahtan beri tuttuğum göz yaşları akmaya başladı. Aklımda gün boyunca çocuğumun olmama ihtimali dönüp durdu. Bu beni perişan eden bir şeydi.
Saat dört gibi falan olması lazımken yatağın diğer tarafında bir çöküş hissettim. Sonra ise sıcak bir el saçlarımı okşamaya başladı. El yavaş yavaş yüzümü turladı. Dudaklarımda oyalandı. Boynumdan aşağıya doğru kaydı. İçimde karıncalanma oluştu. Dudağımın üstüne küçük masum bir öpücük kondurdu. Boyun girintimden başladı ve tişörtümden açık kalan kısmına kadar öptüğünü hissettim. Bu kişinin Eran olduğuna eminim. Burnuma gelen koku ona aitti çünkü. Frenk üzümü ile nanenin uyumu ve yarattıkları ferah koku.
Odanın içinde duyabileceğim şekilde fısıldamaya başladı. "Benim için özelsin. Saatlerce seni izleyebilirim böyle. Bu haline kelimeler yetmezken gülerken ki haline ne söyleyebilirim ki!"
Bir süre sustu ve devam etti. "Kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin vermem. Senin mutlu olman için her şeyi yapmaya hazırım. O yüzden Efsun konusunda kendini yıpratma, lütfen."
"Narin işini kendi yöntemlerim ile halledeceğim." Yatakta ki çöküntü kalktı. Ardından ise dolabın sesi kulağıma doldu. Büyük ihtimalle üzerini değiştiriyor şu an. Bir süre sonra dolap kapandı ve belime bir çift kol sarıldı. Ardından beni kendine doğru çekti. Saçlarıma burnunu daldırdı ve derince içine çekti.
Yazım hatam varsa kusura bakmayın. Askıdaki hikayeye bölüm atmayı ayrı seviyorum nedense. Hikayede hoşunuza gitmeyen bir şey varsa rica etsem paylaşır mısınız? Giderebileceğim bir şey ise halletmeye çalışırım.
![](https://img.wattpad.com/cover/291452930-288-k844106.jpg)