11.Bölüm.

225 52 24
                                    

Zaman insana neleri kaybettireceğini göstermezdi, zaman her zaman  sana bunun korkusunu yaşattırırdı. Birinin arkasından ağıt yakarken zamanında onun ellerinden kayıp gidebileceğini kimse bilemez, birine bağlandığında hayatından çekip gidebileceğini kimse tahmin edemez. Bunun korkusuyla yaşamak insana bir yandan  güzel anıların içinde korku bıraktırırken, bir yandan ise o korkuları hiç bir zaman unutmayacağımızı hafızamıza kazıyordu. Öyle bir an gelir ki en mutlu olduğun gün bir anda en kötü günün olur, öyle bir insan gelir ki seni karanlıktan aydınlığa çekip o aydınlıkta bile sana her şekilde ışık olmaya devam eder, öyle de bir zaman gelir ki o insan sana ışık olurken karanlığın içine seni bilinçsiz bir şekilde gönderir hiç bir şey olmamış, hiç bir şey yaşanmamış gibi hayatına devam ederdi.

Ölüm, insanın varlığını dünya üzerinden silen ama hatıralarınızı, sevginizi  hafızandan silemeyecek kadar güçsüzdür. Seni öyle bir duruma düşürür ki bir anda kendini bataklığın içinde bulur o çamurun içinde boğulur kalırsın. Giden sadece gittiğiyle kalıp arkasında bıraktığı insanlara anıları, hatıraları bırakıp gider, Kalan hayatının en kötü zamanlarını yaşayıp, ben yaşayamam kafasına girer ama yaşamaya devam eder. Zaten hayatının en komik durum da buydu, kimi çok seversek sevelim eninde sonunda her şekilde ortadan kaybolup hayatınızdan her kuş gibi uçup gidiyordu.

Yüreğimi dağlayan ateş sanki bedenimi küle çevirmek için elinden gelen her şeyi yapıyordu, içimi kaplayan yorgunluk tüm vücudumda dönüp dolaşırken bir yandan ise hafızama uğrayıp anılarla birlikte olan beni  yorgunlukla yerden yere vurup kendini iyi hissettiriyordu. Tüm organlarım vücudumdan çıkmak için savaş verirken, hepsi kendini iflas eşiğine getirip lanet savurdular.

"İyi değilsin." Korkulu bakışları yüzümde tur atarken, elini alnıma koydu. Abi yaklaşımında bulunmak ve bunu hissettirmek istiyordu.

"İyiyim Tuğcan." Tok çıkan sesimle bakışlarımı yüzüne çevirdim, başını iki yana sallayıp alnımda ki elini çekti.

Tuğcan, zaman zaman en iyi dostlarımdan biriyken, bir yandan ise sayılı kavga edip de düşman rolüne büründüğüm tek insandı.

Burnumun kanamasıyla korku bedenimi ele geçirmiş yatağa mıhlanmış bir şekilde boş boş duvarlara bakıyordum,mutfakta konuşacağız dediği halde onu dinlemeyip odaya gelmişti. Yüzümün hali onu korkuturken, ne yapacağını bilmez halde beni yataktan kaldırıp sessiz bir şekilde banyoya götürüp burnumun icabına bakmıştı.

Durmak bilmeyen baş ağrım ile  ona doğru döndüm. Kızıl kahve saçlarının arasından ellerini geçiriyordu.

"Bok iyisin. Eğer gelmeseydim sabaha karşı ölmüş bulacaktım ben seni." diye tısladı. Oturduğu yataktan kalkıp odada dolaşmaya başladı. Asel uyuyor diye oldukça sessiz konuşuyorduk, Tuğcan ne kadar sessiz konuşmaya çalışsa bile öfkeli ses tonu tüm odayı ürkütüyordu.

"Abartma alt tarafı burnum kanadı. Sabah güneşte çok durdum."

"Geçen ay da okulda böyle oldun, sağlık bu güneştir buluttur bunu ihmal edemezsin, Peri." Oldukça ciddi çıkan ses tonu nadir hallerinden biriydi.

"Çıkarsan uyuyacağım?" dedim.

"Uyu, burdayım ben." 

"Tuğcan çık dışarı istemiyorum kimseyi."  Dediğimde omuz silkip yatağın karşısında ki küçük koltuğa oturdu. Kaşlarımı  çatıp yüzüne baktığımda bakışlarını yüzümden çekip pencereye çevirdi. Gözlerimi  devirip başımı iki yana doğru salladım.

Yangının KülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin